Perşembe, Kasım 19, 2009

Güncel internet sosyal ortamlar üzerine bir not (a.k.a. I'm Back!)

Az önce yayınladığım yazı ile ondan önce yayınladığım son yazı arasında 80 günlük bir zaman var. Daha önce bir kaç kez belirttiğim üzere ben bu bloga, elimden geldiğince, ayda en az bir yazı yazmaya çalışıyorum. Daha doğrusu çalışıyordum ama bu çabam bir kesintiye uğradı. Bu kesintinin sizinle paylaşılacabilecek, yeni bir (sevinçli/üzücü) sebebi olmasını isterdim. Ancak herhalde benim üşengeçliğimden başka elle tutulur bir sebep yok ortada. Konu bulmakla ilgili çok sorun yaşamadım ama bunları yazıya dökmek zor geldi. Bir çok kişinin benimle dalga geçmek için kullandığı kalıbı tekrar kullanmak gerekirse, "draft kutumda bekleyen" bunun dışında 3 yazı daha vardı. Ama bir türlü oturup, uzun uzun yazmaya fırsat bulamadım. Aslında bunun bir sebebi de hızlıca paylaşabileceğim içerikleri başka bir sosyal ortam üzerinden paylaşmaya başlamış olamam olabilir. Evet, tahmin edilebileceği üzere twitter'dan bahsediyorum ve bu vesileyle yazıyı, başlığa alakalı sulara sokuyorum.
Son bir iki aydır twitter Türkiye'yi de kasıp kavuruyor. Benim bile bir süreliğine blogumu aldatmama sebep olan bu siteden yola çıkarak, güncel sosyal internet ortamları hakkında bir iki not düşmek istiyorum:

-twitter artık Türkiye'de de meşhur. Obama'nın kampanyası ile ilk kez geniş alanlarda duyuldu ama İran'daki muhalefet hareketiliği sırasında dünyanın kalanı gibi Türkiye'de de meşhur oldu. Ve tüm dünyada olduğu gibi Türkiye'de de etkin bir haber kaynağı ve ünlü figürlerin insanileştiği bir ortam olarak, etkinliği her geçen gün artıyor.
-facebook'un friendfeed'i satın alması, friendfeed açısından iyi bir reklam oldu. Ama bence çok arada kalmış bir ürün olduğu için istediği ilgiyi göremiyor friendfeed. Zaten adım adım facebook'a entegre olduğuna göre ciddi bir gelecek beklememek lazım bence bu siteden.
-Google Wave önizleme olarak geldi. Ama hem kullanıcı sayısının çok kısıtlı olması, hem netbook gibi zayıf sistemler zorlaması, hem de eklentilerin ve özelliklerinin tam oturmamış olması bence beklenilenden daha zayıf bir etki yaratmasına sebep oldu. Hoş ben hala günde en az bir kez bakıyorum "ne var, ne yok" diye.
-LinkedIn, Xing gibi profosyonel sosyal ortamların da yükselişi sürüyor. Bu akımda da yerelleşme başladı. En son Doğan, geçen günlerde bu tarz bir internet sitesini (BizeBiz.com) yayına soktu.
-İçerik üretim hızı katlandı. Hem küçük (microblogging, bookmarking, vb.) ölçüde hem de büyük (blogging, video publishing, podcasting, vb.) ölçüde daha fazla içerik üretiliyor.
-Artan içerik üretim hızı ister istemez yanında hızlı tüketimi ve bilgi kirliliğini getiriyor. Bu noktada, bunların indexlenmesi yeni iş grubunu oluşturuyor. Bu konuda uzman olan Google'ın liderliğine bir müddet daha kimse dokunamaz. Ancak News Media'ın yaptığı gibi ürettikleri paralı içeriği Google'dan saklamak gibi bir trend yükselirse, o zaman dengeler değişebilir.
-Tabi bütün bu durum notlarının yanına, Türkiye'de hala youtube, myspace, last.fm gibi en büyük audio&video sosyal ortamlarına erişimin yasak olduğunu belirtmezem ayıp olur. Google kesilen son vergi cezasından ve bu cezayı takip eden yorumlardan sonra, devletin bu yasaklarda neden bu kadar ısrarcı olduğunu tekrar tekrar sorguluyorum.


Notlar yazının girişine göre biraz kısa kaldı galiba ama görece uzun bir aradan sonra biçim/içerik konusunda böyle sorunlar yaşanabileceği kanısındayım. Bundan sonraki bir iki yazının daha okunası konularda olacağını düşündüğüm için, bu yazılarda aşarım gibi geliyor bu sorunları. Bu arada saat 03:30'a geliyor. Bu da saçmalama hızımı açıklamak için iyi bir sebep olabilir aslında. Olabildiğince boş bir yazı daha paylaştığıma göre artık uyuyabilirim. Bugün saat 13:30 da gireceğim sınav için başarı temennilerinizi de kabul edebilirim tabi.

Hangisi?

İlgilendiğim blogları takip etmek için Google Reader kullandığımdan muhakkak daha önce bahsetmişimdir. Sıklıkla kullandığım bilgisayar klasörleri ve programlar, beni günlük yaşantımdan tanıyanları şaşırtacak şekilde -bana göre- gayet düzenlidirler. Bunun bir örneği olarak da takip ettiğim blogları çeşitli klasörlerde toplamış olamam verilebilir. Arkadaşlar, blogFL, blogAvcısı, blogT, Genel, Müzik, Spor, vb gibi isimleri var bu klasörlerin. Tanıdığım insanların yazdıkları blogları adı geçen ilk iki klasör altında topluyorum genel olarak. Birincisi isminin de yeterince iyi anlattığı şekilde her gün görüştüğüm arkadaşlarımın tuttukları blogları düzenliyor. Diğeri de -yine, bence ismi içeriğini yeterince iyi anlatsa da- kullanılan kısaltmayı tanımayanlar için FL'nin "Fen Lisesi"ni ifade ettiğini belirteyim. Burada -mezunu olduğumu herhalde her fırsatta belirttiğim- İzmir Fen Lisesi mezunlarının tuttukları blogları bulunduruyorum. Google Reader kullananlar bilirler, bu uygulama da klasörler etiket gibidir. Takip edilen bir içeriği birden fazla klasöre ekleyebilirsiniz bu sayede. Ben reader klasörlerini kullanmaya ilk başladığım sıralarda, bir ya da iki içerik dışında Arkadaşlar ve blogFL kalsörlerimin içerikleri aynı idi. Daha doğrusu blogFL kalsörüm, Arkadaşlar klasörümün alt kümesi idi. Bunun doğal bir sonucu olarak bu iki klasördeki okunmamış mesaj sayıları (artı, eksi bir) aynı olurdu. Sonra, zamanın ilerlemesi ve bu güncel medya biçimini kullanan kişi sayısının çevremde artması ile bu iki klasörün içerikleri ayrışmaya başladılar. Bu günlerde bu ayrışım daha iyi görünüyor. Her ne kadar sayıları daha az kalmış olsa da blogFL üyeleri daha çok ürün verdikleri için, iki klasörün okunmamışları sayısı yine yakın seyrediyordu. Ancak son dönemde Benimki dahil olmak üzere İFL bloglarından fazla ses çıkmıyor. Ancak "Arkadaşlar"ım yazmada hız kesmediler ve önüme şimdi sizinle paylaşacağım Arkadaşlar (11), blogFL (1) görüntüsü ortaya çıktı. Zaman ilerliyor; çevrelerimiz ve çevremizdekiler kaçınılmaz bir şekilde değişiyor.

______________________________ya da________________________________



Eskiden bu ikisi kafa kafaya giderlerdi.
Değişim kaçınılmaz ve hızlı.


Gizli not: Bunu benim hatırlatmama gerek yok ama "ikisi de değil" de bir seçenek tabi.