Bir iki yıl önce, bu blogun nasıl bir şey olduğu ilk anlaşıldığı zamanlarda bir arkadaşım yayınladığım yazıların kişisel bloglar için çok uzun olduklarını söylemişti. O zamandan bu yana Türkiye'nin bazı meşhur blogları başta olmak üzere çok blog takip ettim. Benim de gözlemim bu yönde. Uzun yazılar gördüğüm güzel blogların ise gerçekten uzun uzun anlatılacak şeyleri oluyor.
Halbuki ben elimden geldiğince kısa yazmaya çalışıyordum yazılarımı. Doğrudan anlatımda her geçen gün daha da güçsüzleşen bir birey olarak, elimden geldiğince laf salatası yapmamaya çalışıyordum. Ama olmadı. Bu konuda üzülebileceğim nokta ise genel de gayet kesin olan düşüncelerimin, ifade sırasında bu acıları çekmek zorunda kalmaları olamalı bence.
Unutulanların dışında yeni bir şey yok.
Alın size tek cümlelik yazı. Hem kısa. Hem birinci bölümde vadettiğim analizi, sonucu gayet güzel bir şekilde gözler önüne seriyor. Hem de bir dönem gayet popüler olmuş bir kitapın adı. Bu sonucusu blogun hitini ikiye katlayabilir.
Emre, değişmek zorunda zavallı bir birey ama muhafazakârlığı da elden bırakamıyor. Ne kısa (daha doğru bir ifade ile anlatmak istediğini, yeteri kadar kelime ile anlatabilen) yazılar yazabiliyor ne de finallerine adam gibi çalışabiliyor. Bakalım bu sürtüşme nereye kadar gidecek. Emre ne zaman muğlak fikirleri, doğrudan anlatımlarla ilgilenmeyen kitlelere sunabilecek. Bekleyip göreceğiz. O zamana kadar yazının beş ay önce yazılmış ilk bölümünü okumak için buyrun: ODTÜ Finaller: Güz 2008 (Bölüm I)
Dip Not: Yazının isminin sonuna, yayınlamadan hemen önce "& Bahar 2009" ibaresini ekledim. Aslında planımda ayrı bir Bahar 2009 yazısı yazmak vardı ama bu final döneminde, bunların üzerine söyleyecek bir cümle dışında daha fazla şey bulabileceğimi düşünmüyorum. O zaman başlığa yaptığım gibi bu yazının da sonuna gerekli eklemeyi yapayım da gerektiğinde iki cümleye kısaltılabilecek bir yazım olsun:
Final dönemi başlayalı biraz zaman geçti ama yine de herkese finallerinde başarılar.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder