Pazar, Temmuz 29, 2018

TdF 2018 üzerine

Fransa bisiklet turu, büyük turların en büyüğü olarak her sene bir şekilde takip etmeye çalıştığım bir yarış. Ama Tour bu sene "en sıkı takip ettiğim büyük tur" unvanını Giro'dan aldı. Bu değişikliğin hatrına başka bir değişiklik daha yapıp, bugün Paris etabı ile son bulan üç haftalık tur hakkında aklımda kalan bir iki notu burada paylaşayım dedim:


  • Açılışı Gaviria yaptı ve ilk etapları Sagan ile düelloya çevirdi. Sonrasında da Groenewegen seri galibiyetler ile sprint kontrolünü ele geçirir gibi oldu. Her ikisi de ikişer etap alıp yeni sprinterler neslinin yaşatacağı rekabet için kısa bir tanıtım yaptılar. Ama sonrasında Alpler'deki sprinter kıyımına kurban gittikleri için bu rekabet Paris'e taşınamadı maalesef.


  • Greg van Avermaet'in sarı mayoyu ilk dağlık etapta da korumak için gösterdiği çaba güzeldi bence. Yarışa ve liderlik mayosuna gösterilen saygının başarılı bir gösterimi oldu.


  • Sohbet ettiğimiz pek çok kişiden farklı olarak Roubaix etabından memnun kaldım ben. Belki biraz daha kısa olabilirdi ama kullanılan sektörler çok zorlayıcı değildi bence. Romain Bardet'in yaşadığı teknik aksaklıklar dışında genel klasmancılara parke taşları kaynaklı doğrudan bir etki de olmadı zaten.


  • Kalanlara geçmeden önce düşenleri de hızlıca hatırlayayım. Richie Porte bu yarış için ümitli olduğum biriydi. Ancak yukarıda andığım Roubaix etabında parke taşlı bölümler başlamadan kötü bir kazaya karıştı ve yarışı bırakmak zorunda kaldı. Yukarıda parke taşların yarışa doğrudan etkisi olmadığını söylememin sebebi bu kaza, belki etabın yarattığı gerginlik kazanın gelişinde etkili olmuştur. Bence genel klasman mücadelesinde önemli bir kayıp oldu. 
  • Bu alanda bir başka önemli kayıp da Nibali'nin kazası ve sakatlığı oldu. Alpe d'Huez tırmanışında seyircinin ve motorsikletin karıştığı bir kaza ile eski bir şampiyon ve önemli bir genel klasman adayı olan bir bisikletçinin yarış dışı kalması, yarış güvenliği konusunu da bir kez daha gündeme getirdi. 
  • 16. etapta Philippe Gilbert'in yol kenarındaki duvar üzerinden uçtuğu kaza da ucuz atlatılmış bir kaza olarak akılda kalacak sanırım. Gilbert yarış sonrasında kırıldığı fark edilen diz kapağı yüzünden yarıştan çekilmek zorunda kaldı ama daha büyük bir hasar oluşmamış büyük şans bence.
  • Son olarak bu sene yukarıda da kısaca bahsettiğim üzere bu sene Alp etapları çok sert olduğu için saf sprinterlerin neredeyse tamamı iki etapta zaman sınırına takılarak yarış dışı kaldı. Sonraki sprint etaplarında heyecanı azaltan bu tarz bir rota planlamasını Tour organizasyonu tekrar değerlendirir umarım. 


  • Gelelim kazanana. Sky bu sene de genel klasmanı kazanmayı başardı. Muazzam bir takım, bunu tekrar tekrar söylemeye gerek yok belki ama bu sene farklı olarak takım lideri olarak gelen Froome ile değil, Geraint Thomas ile kazanmaları önemli. Ben rekabetin sürebilmesi adına sarı mayoyu Thomas'ın almasından memnuniyet duydum. (Yine rekabet adına Sky'dan başka bir takımın kazanmasını da tercih ederdim ama.) Ayrıca kendisi Wiggins tarzına yakın gördüğüm bir bisikletçi, o açıdan da memnunum. Sky takım olarak Thomas'ın şampiyonluğu için ne kadar plan yaptı bilinmez ama Froome'un gidemediği yerlerde hep gidebilmesi bir noktadan sonra kendisini doğal lider konumuna getirdi. Bütün o doping tartışmasına rağmen son Giro şampiyonu olarak duble yapmaya gelmiş olan Froome'un yeterince iyi olmadığı için Tour'u kaybetmesi de üzerindeki şüpheleri bir nebze dağıtacaktır düşüncesindeyim.


  • Sky'dan bahsetmişken, Egan Bernal hakkında da bir şey söylemeden geçmeyeyim. 21 yaşında, ilk büyük turunda böylesi bir performans takdir edilesi idi. Transferi büyük haber olmuştu. Bu sene de Kaliforniya Turu'nu  kazandı ama açıkçası ben bu sevide bir performans beklemiyordum. Heyecanla takip edilesi bir kariyer başlangıcı; bakalım neye dönüşecek.
  • Roglič'in 19. etaptaki kaçışı ve galibiyeti de ilgi çekiciydi. Ama bu sonraki gün bireysel zamana karşıda o kadar geride kalmasına sebep oldu ise kendisi için o kadar da iyi bir tercih olmamış olabilir. 

  • Son olarak da Sagan. Bu sporu takip eden pek çokları gibi beni de en çok heyecanlandıran sporcu kendisi. 3 etap galibiyeti ile kendisine ait olan puan rekorunu geliştirerek yeşil mayoyu yine aldı. 6. puan klasmanı galibiyeti ile bu alandaki rekora da ortak oldu. Geçen seneki haksız diskalifiyesi olmasaydı bu sene rekoru ele geçirecekti ama mevcut performansına bakılırsa o iş gelecek seneye kaldı. Son etaplardan birindeki kötü düşüşüne rağmen turu bitirmeyi ve puan rekorunu geliştirmeyi başarması da bu senenin ilgi çekici noktalarından biri oldu benim için.


Pazar, Mayıs 27, 2018

İşe Yarar Bir Şey


Dün nihayet "İşe Yarar Bir Şey"in DVD'sini aldım. Hemen sonrasında bir kere daha izledim filmi. Bu yazıyı yazarken de arka planda filmden sahneler dönüyor.

Daha önce farklı yerlerde de yüksek sesle söylemiştim; İşe Yarar Bir Şey, benim için bu sezonun en etkileyici filmi idi. Spoiler içerir şekilde irdelemek istemiyorum ama tren yolculuğu (yemekli vagon), Yavuz'un Leyla'la (ve Canan'la) konuşmaları, çello hocasının hikayeyi ve müziği bir arada tutan varlığı, lise buluşması ve diğer tüm sahne ve temaları ile hem bir bütün olarak, hem de parça parça çok memnun kaldığım, keyfettiğim bir film olduğunu belirtmeliyim.  

Pelin Esmer benim için ilgi çekici bir yönetmen. Hem 11'e 10 Kala hem de Gözetleme Kulesi izlediğim dönemde benim için heyecan uyandıran filmler oldular. Barış Bıçakçı da eserlerine ve genç yaşta kaybının üzüntüsünü hep yaşayacağımızı tahmin ettiğim Seyfi Teoman'ın muazzam bir şekilde uyarladığı Bizim Büyük Çaresizliğimiz ile sinemadaki varlığına hayranlık duyduğum bir yazar -malum. Belki hayranlığımı burada belirgin bir şekilde göstermemiş olabilirim ama filmi çekilen eserinin adı ile -bu ilginin nüvesini de içeren- bir yazı yazmışlığım var. Bu durumda Pelin Esmer ve Barış Bıçakçı'nın birlikte bir senaryo hazırladıklarını duyunca nasıl bir tepki verdiğimi kestirmek zor değil. Sonuç da yüksek beklentiler ile izlemiş olduğum halde beni son derece memnun eden bir film oldu, ellerine sağlık.

Filmde senaryo, yönetmenlik ve teknik konulardaki uygulamalarla birlikte oyunculuklar da genel olarak başarılıydı bence. Herkes üzerine düşen kısmın üstesinden son derece iyi gelmiş. Gösterişten uzak, sade ve temiz bir şekilde oynamışlar. Ama içlerinden Başak Köklükaya'yı anmadan bu yazıyı bitiremeyeceğim. Leyla rolü için ne güzel bir tercih olmuş dedim filmi izlerken. Ya da canlandırdığı karakter o kadar kafama yattı ki anlatılan hikayeyi başka türlü, başka bir karakter ile düşünemedim. Her iki durumda da başarısını teslim etmek istiyorum.

Özetle -yine özel durumdan dolayı beni pek çoklarından daha çok etkilemiş olabilir ama- izlemediyseniz, izlemenizi tavsiye edeceğim bir film İşe Yarar Bir Şey.

Bonus: Aşağıda Ankara'daki bir gösterimden sonra yönetmen Pelin Esmer ile başrollerden Yiğit Özşener'in katıldığı söyleşiden bir parça bulabilirsiniz.



.kedi

Çarşamba, Şubat 28, 2018

Adam


Şehrin en lüks mahallelerinden birinde, genişçe sokağın kenarında arabada oturuyordum. Boş sokaktaki seyrek evlere, bahçelere, dikkat etmeden bakıyor, alakasız bir şeyler düşünüyor ve bekliyordum. Bir anda yolun öbür tarafındaki bir evin bahçesinde hareketlilik olunca düşüncelerimden döndüm ve dikkatimi o tarafa yönelttim. Bahçede evin köpeği kulübesinden çıkmış, sokağın başından yürüyerek gelen, tek kişiye pür dikkat kesilmiş bakmaktaydı. Köpek evine yaklaşan bu adama ne tepki göstereceği konusunda pek uzaktan dahi rahatlıkla fark edilebilecek bir kararsızlık yaşıyordu. Hareketliliğin sebebini anlayınca benim de bakışlarım ve dikkatim yürüyen adama yöneldi. Orta yaşlı sayılabilirdi. Üzerine, çok hırpalanmış, yer yer bütünlüğü bozulmuş deri görünümlü bir ceket giymişti. Altında ise büyük ölçüde çamura batmış bir iş pantolonu ile eski, parçalanmaya yüz tutmuş bir çift spor ayakkabı vardı. Kemerine tutturduğu küçük bir telefon kılıfıyla da bulunduğu ortama ait olmadığını tescil ediyordu adeta. Ben adamı incelerken, köpek de kararsızlığının doruğunda havlar gibi bir ses çıkardı. Sesle birlikte bir an hayvana geri dönünce, köpeğin adamla daha fazla ilgilenmemeye karar verdiğini ve kulübesine döndüğünü gördüm. Sonra bakışlarımı tekrar adama döndürüp, onu dikkatle takip etme nöbetini devraldım.

Belirli bir hedefe gidiyormuş gibi bir görüntüsü yoktu. Yavaş, düzensiz adımlarla sokağın bir o tarafında, bir bu tarafında gidiyordu. Evlere, bahçelere dikkatle bakıyordu. Hali ve tavırları ile, içinde olduğu mekana bu kadar ait olmayan birinin, ne aradığını düşündürüyordu bir yandan da. Akla gelen cevaplarda tekinsizlik yakıştırdığım adam, o sırada, yerde gördüğü bir plastik çöpe yöneldi ve yerden aldı çöpü. Bu hareketi üzerine ben kafamdaki soruya yeni cevaplar eklerken, çöpü aldığı yerden birkaç adım uzaklaşmış olan adam da aynı yere okkalı bir tükürük attı. Az önce yerden aldığı şeyi temizlik amacıyla almadığını gösteren bir davranıştı bu benim için. Tekinsizlik düşünceleri, yerden alınan şey ve atılan şey bir arada, mekan ve aidiyet kazanında kafamı çorba etmişken adam yerden aldığı çöpü biraz ilerideki konteynere attı ve ilerlemeye devam etti. Bu son hareketin de eklenmesiyle kafamdaki çorbanın çeşnisi tam olduğu sırada adam da düzensiz ilerleyişi ile sokağın sonunda kayboluyordu. Ben de bir yandan beklemeye devam ediyordum.kedi