arama

Cumartesi, Mayıs 05, 2012

Bizim Büyük Çaresizliğimiz

Aşağıdaki yazıyı geçtiğimiz yıl nisan ayında yazmışım. İçinden sıyrıldığını iddia ettiği draft kutusunda bir yılı aşkın süre beklemesine sebep olan düzeltmeleri veya eklentileri şu anda hatırlamadığım için daha fazla beklemesine gerek olmadığını düşünüyorum. Pek sevgili Soyadaş'ın da "Barış Bıçakçı'm geldi" dediği günlerde, yerinde olacağı kanaatindeyim.

Bu yazının, o kalabalık draft kutusundan sıyrılmasını sağlayan, üç gün önce tek başıma izlediğim "Bizim Büyük Çaresizliğimiz" isimli film. Aslında bu seyirden iki gün önce gitmediğim Peyk konserinin de biraz katkısı oldu bu duruma ama ben büyük ölçüde Bizim Büyük Çaresizliğimiz çevresinde konuşacağım.



Filmin, aynı adı paylaştığı bir kitabın uyarlaması olduğunu, duyurulmasından (ya da benim duyuşumdan*) sonra öğrendim. Filmin gösterime girmesinden bir gün sonra da (benim seyretmemden iki gün önce) bu kitabı aldım. Ama filmi seyredinceye kadar okumadım. Önce filmden haberdar olduğum için onu seyretmeden kitabı okumak, -neyi veya kimi hala bilmiyorum ama- bir tür kandırma eylemi olacakmış gibi hissettim. Kandırma korkusu ortadan kalkınca ise bir an önce bitirmek için kitaba sarıldım. Şimdi de ikisi ile de ilintili söyleyecek bir çift sözüm olduğu durumda, bu sözleri paylaşmak için klavyenin başındayım. Sırası ile gitmek gerekirse önce film.

Yukarıda da belirttiğim üzere uzun bir aradan sonra ilk kez bir sinema salonunda tek başıma film izledim. Bilet alırken salonda tek olacağını gördüğü son seans filmine girecek herkes sinema çalışanlarının sizin yüzünüzden erken vardiya şansını kaçırmaları ihtimali ile yüzleşir mi bilmiyorum. Ama bu yüzleşme bende hafif bir sıkıntı yarattı. Bu da seyir süresince filmin kahramanı olan karakterlerde kendim(iz)e benzer şeyler gördükçe hissettiğim kesintisiz sıkıntının başlangıç noktası oldu. Tabi bunu "adam tam beni anlatmış" gibi bir kaygı ile söylemiyorum. Ben, hayatlarını birbirlerinin varlığıyla tamamlayan iki adamın hikayesini -isteğim bu olmadığı halde- tek başıma izlemek durumunda kalan bir kişiydim. Bu benim hikayem değildi. Ama sonuçta, toplum normlarına uymayan adamların hikayesiydi, burada da etkileşim başlıyordu.

Ben burada film ve -daha sonra- kitap hakkında bir eleştiri yazısı yazmaya çalışmıyorum. Onları incelemek gibi bir kaygım da yok. Peşin bir şekilde ikisini de çok beğendiğimi söyleyebilirim. Sağda, solda ikisi hakkında da çok kalabalık olmayan yorumlar da yapacağım. Ama burada daha çok, bu filmin ya da kitabın varlıklarının bende bıraktıkları etkiden bahsetmeye çalışıyorum. Bir örnekle açıklamak gerekirse, filmle ilgili bölümde üzerinde durmak istediğim en önemli durum bu filmi tek başıma seyretmiş olmam. Ki bence bu ve etkisi filmi içeriğinden de bağımsız değil.** Hatta buradan da devam edebiliriz.

Tek başına sinemaya gitmekle ilgili olarak beni etkileyen kabaca iki başlık var. Birincisi, daha orta okuldayken çok sık ve gayet istekli biçimde tek başıma sinemaya giden birinin yıllar sonra tekrarlanan bu durumu yadırgaması. İkincisi de bu durumun bir zorunluluk olarak karşıma çıkması. Bu iki başlıktan birincisi hakkında söylenebilecek ne kadar söz var bilmiyorum. Şansımı illa denemek zorunda kalırsam bunun için başka bir yazı yazarım herhalde. Ama ikinci başlıktan devam edebilirim. Her şeyin başından, bu devamın başlangıcı kolay olacak. Çünkü geçtiğimiz 7 senenin 5inde bana bu tür kültür-sanat etkinliklerinde eşlik eden okyanusun ötesindeki sevgili dostumun bu filmi izlemem için bir telkini olmuşu.


Hasan burada olsaydı. Peyk konserine giderdik. Bizim Büyük Çaresizliğimiz'i birlikte izlerdik.

Gürkan burada olsaydı. Peyk konserine giderdik. Bizim Büyük Çaresizliğimiz'i birlikte izlerdik.
Caner burada olsaydı. Peyk konserine gidebilirdik. Bizim Büyük Çaresiliğimiz'i birlikte izleyebilirdik.


Kitabın ismini burada, affınıza sığınarak, Georges Perec'den çalacağım bir alt başlıkla tekrar yazacağım. Bizim Büyük Çaresizliğimiz ya da Bir Gençlik Hikayesi. Başlığı bu şekilde yazarak kitap hakkında haddim olmayacak şekilde atıp tutmak, ukalalık yapmak niyetinde olduğum sanılmasın. Kitabı okuduğumda kafamda oluşturduğu görüntünün, bu başlıkla güzel bir şekilde açıklandığını düşünüyorum. Bunun dışında kitapla ilgili sadece şunu söylemek isterim ki; benim için -bazıları fazlasıyla etkileyici olan- güzel önermeleri, sade bir dil ve akıcı bir bütünlük içinde sunabilen, başarılı bir kitaptı.


Adamlar olmaları gereken yerdeler. Galiba ben de olmam gereken yerdeyim. Ortada bir sorun yok ama yazı var. İlginçlikler oluyor bazen.


*Önce "duymamdan" yazdım. Sonra şimdi okuduğunuz hala çevirdim. Ama kelime ve/veya çekim tercihim beni tatmin etmedi. Önerisi olan varsa, duymak isterim.

19 Ocak 2016 tarihinde güncellendi.
**(güncelleme notu) Aradan yıllar geçtikten sonra bile filmle ilgili arada aklıma gelen şeylerden biri de o salonda yalnız olmam.

1 yorum:

100basi dedi ki...

Dogumgunun kutlu olsun Emre. :)