Pazar, Aralık 08, 2019

Türkçe podcastler üzerine

Podcast takip mazimi daha önce yazdığım iki yazı ile bir miktar paylaşmıştım. Üçüncü bir yazıyla konuya devam etme isteği, bir süre pek fırsat bulamadıktan sonra, görece çok dinleme fırsatı bulduğum geçtiğimiz günlerde geldi. Dinlediğim programların dillerine dikkat edince, bu konuda nerede olduğumdan da bahseden bir yazıda geçtiğimiz dönemde bir ivme kazandığını düşündüğüm Türkçe podcastler hakkında bir şeyler söyleyebileceğim fikri oldu bu isteği ateşleyen.

İlk yazıyı yazdığım 2006 yılında podcast herkes için çok yeni bir şeydi. Apple’ın iPod ürünü başta olmak üzere o dönem yaygınlaşmaya başlayan medya oynatıcılarının internete sürekli bağlı olmamasından kaynaklanan bir teknik eksikliğin çözümü olarak oluşmuş olan bu yeni medyanın henüz kendi dinamikleri oluşmamıştı demek yerinde olur sanırım. O sıralar dinlediğimi söylediğim programlar da büyük ölçüde teknoloji meraklılarının kişisel çabalarıyla oluşturulmuş uzun soluklu olmayan denemeler olarak sınıflandırılabilir herhalde. O dönemde çoğunlukla Türkçe içerik takip etmemde internet alışkanlıklarım kadar kalite açısından o sırada İngilizce ve Türkçe içerikler arasında çok büyük bir farkın oluşmamış olması da etkili olmuştur herhalde.

Ama bu ilk yazıyla ikincisi arasında geçen 9 senede işler içeride ve dışarıda çok değişti. Benim takip edebildiğim kadarıyla Türkçe podcast içeriklerinde yeni ve kaliteli işler üretilmesi hızı yok seviyesine kadar geriledi. Teknolojinin yayılımı da kısıtlı kalmış olabilir. Buna bağlı olarak bu alanda büyük yapımların görülme olanağı da olmadı. İngilizce konuşulan batıda da başta benzer bir afallama yaşandı sanırım. Ama sonrasında zamanla yukarıda medya dinamikleri olarak tanımladığım şeyler belirginleşmeye ve oturmaya başladı bu yarım kürede. Radyo programı adaptasyonu olarak başlayan, yaygınlaşan ve çeşitlenen içerikler zamanla özgün biçimlerini de yaratacak şekilde zenginleşti. Bu dönemin sonucunda kişisel podcast takip listem de neredeyse tamamen İngilizce içeriklerle dolu bir hale geldi.

Fakat şimdi bu ikinci yazıdan üç yıl kadar sonra Türkçe podcast içeriklerinin büyüdüğünü ve çeşitlendiğini gözlemliyorum. Aslında bu zenginleşmeyi YouTube başta olmak üzere daha geniş bir şekilde dijital medyada üretilen işler için de adlandırabiliriz sanırım ama bu kısmı, becerebilirsem başka bir yazıda dile getirmek istiyorum.

Bu uzun girişten sonra şimdi büyük ölçüde takip ettiklerim üzerinden Türkçe podcast dünyasını nasıl gördüğümden biraz bahsetmek istiyorum. Öncelikle şunu söylemek gerekir ki podcast artık Türkiyeli kullanıcılar için o kadar da yabancı bir kavram sayılmayabilir. O kadar ki podcast artık etki yaratacak bir medya olarak görünüyor ve buradan reklam ve tanıtım yapılıyor. Bununla ilgili dikkatimi çeken iki örnekten bahsetmek istiyorum. Birincisi bu sene 16.sı düzenlenen İstanbul Bienali kapsamında bir podcast serisinin hazırlanmış olması. Bu hemen hemen aynı dönemde ilk örneğini gördüğüm HBO’nun dizileriyle ilgili hazırladığı podcastleri çağrıştırmıştı bana. Farklı bir ortamda hazırlanmış bir sunumun yaşattığı tecrübeyi arttırmak için podcast kullanımı benim takip edebildiğim kadarıyla yeni bir fikir. Bienalin, farklı medya formlarında hazırlanmış işlerin bir arada sunulduğu bütünleşik kurgusunu da desteklecek şekilde bu yeni fikrin uygulanması, son dönemde beğendiğim, güzel yapımlardan biri oldu. Bu konuda bahsedeceğimi ikinci örnek de sesli kitap servisi Storytel’in desteklediği podcast serileri. Can Kozanoğlu ve Mirgün Cabas ikilisinin hazırladığı İlk Sayfası serisiyle başlayan bu destek daha sonra Nilay Örnek, İbrahim Selim ve Melikşah Altuntaş gibi konularında tanınmış isimlerin hazırladığı seriler ile çeşitlendi. İlk Sayfası, kitaplar ve yazarları ile ilgili bir yapım olarak bir sesli kitap servisinin öngörülebilir sponsorluk alanında idi ama diğer yapımlarda bu tarz doğrudan bir ilişki yok. Sesli betimleme ve bütünlüklü bir anlatıyı dinleme alışkanlığı bir sesli kitap servisinin gelişmesini isteyeceği alanlar olduğu için de bu destek mantıklı olsa da ben bu iki farklı örnekte de önemli olan etkenin hitap edilen kitlenin bu medyaya alışmış olması ve bunun sonucu olarak buradan bir etki, bir fark yaratılabileceği düşüncesi olduğu kanısındayım.

Soldan sağa: Yedinci Kıta, Can Kozanoğlu ve Mirgün Cabas ile İlk Sayfası, Nilay Örnek ile Nasıl Olunur?, İbrahim Selim ile Bunu Ben de Yaparım ve Melikşah Altuntaş ile Film Koması

Bahsedilen bu tanışıklığın gelişmesinde teknolojik altyapıyı sağlayan büyük oyuncularının sunumu ve ısrarı da yadsınamaz tabii. Büyük bir kitle için akıllı telefonlarla eşanlamlı olan iPhone’larda -sanırım yakın zamana kadar kaldırılamayan- Podcast isimli bir uygulamanın olmasına ek Spotify’ın da podcast konusunda istekli olması medyanın görünürlüğünü arttırıyor bence. Hatta büyük olasılıkla bu konuda kritik bir eşik aşılmış olmalı ki diğer dev akıllı telefon platformunun sağlayıcısı olan Google da yıllar önce iptal ettiği podcast uygulamasını tekrar gündeme aldı.

Türkçe podcast dünyasıyla ilgili bahsetmek istediğim ikinci nokta ise kümeleşme ve burada anacağım oluşum Medyapod Podcast Ağı. İngilizce podcast dünyasında Radiotopia gibi serbest yapılı ya da Relay.fm gibi şirketleşmiş örneklerini gördüğümüz podcast kümelerinin Türkçe içerikler için en önemli örneğinin Medyapod olduğunu kanısındayım. Benzer kalitede içeriklere ulaşmayı ve bunların tanıtımını kolaylaştırdılar için bu tarz grupları önemsiyorum. Ayrıca bu yapıların belirli bir içerik hacminden sonra oluşabildiğini ve yaşayabildiğini düşündüğüm için oluşumun Türkçe podcast çevrelerinin durumu için bir gösterge olduğu fikrindeyim. Bu tarz birliktelikler oluştukları çevrenin gelişiminde ivmelendirici bir etki de oluşturabiliyorlar. 2019 yılında ilkini Kadir Has Üniversitesi Yeni Medya Bölümü ile birlikte düzenledikleri ve 2020 yılında tekrar düzenleyecekleri Podcast Summit de böyle bir etkiye örnek olarak gösterilebilir. Ben bu ağın varlığından, ilk takibe aldığım üyesi, Anlatsam Roman Olur ile haberdar oldum. Yeri gelmişken bu güzel edebiyat podcastini anmamazlık etmeyeyim.

Türkçe podcastlerle ilgili kişisel tecrübemi anlatırken bahsetmem gereken bir başka yapı da -ana ortamı podcast olmasa da- Medyascope. Kendini geleneksel medyanın dışında kalan alanda tanımlamayan kanal için alternatif medyaların hepsi faaliyet alanı olarak tanımlanabilir belki ama Medyascope’un tüm programları video için hazırlandığından ses biraz arka planda kalıyor gibi düşünülebilir. Ancak Medyascope bütün programlarını podcast olarak da yayınlıyor ve bu şekilde Türkçe podcast havuzuna bence çok büyük bir katkı yapıyor. Kanalın kurucusu (yıllar önce bu blogda bir kere kendisinden bahsetmeyi denediğim) Ruşen Çakır’ın yorum kayıtları başta olmak üzere, Kültür ve Tarih Sohbetleri, Okuma Kültürleri, Eksik Olan, Kitapscope, Sinemascope, Kültürel, Şehir Hepimizin, Meraklısı İçin Bilim ve Ses Kaydı gibi geniş bir program listesini takip etmeye çalışıyorum. Burada karşılaştığım tek sorun programların kendi başlarına podcast akışlarının olmaması. Programların hepsi bir listeden paylaşılması takibi zor, kaybolmayı kolay kılabiliyor. Medyascope faslını, burayla ilgili ama doğrudan bağlı olmayan bir programdan bahsederek kapatmak istiyorum. Kanalın haber bülteninin sunucularından Burak Tatari yakın zamanda 2 hafta 1 gün adında bir programa başladı. Konuklarla isminin işaret ettiği gibi son 15 günde ne okuyup, dinleyip, izledikleri sorusu üzerinden sohbet edilen seriyi, belirli ve özgün temasıyla ve ilgi çekici konuklarıyla takibe değer buldum.

Medyascope’un eski ve yeni logoları yanyana. Programların podcast yayınlarını soundcloud hesabı üzerinden dinleyebiliyorsunuz.

Türkçe içerik üretiminde büyük katkı sağlayan bir başka kuruluş da Açık Radyo. En başından itibaren podcast alanında varlık gösteren kanal bu konuda en uzun soluklu işlerin bazılarını da bünyesinde barındırıyor olmalı. Ben çok sadık bir dinleyicileri değilim, Şeytan Arabası düzenli takip ettiğim tek yayınlarıydı. Şimdilerdeyse Açık Mimarlık düzenliye yakın takip ettiğim tek programları ama diğer programlarında neler oluyor diye arada sırada kontrol ediyorum ve münferit bölümler dinliyorum. Hoş hiç takip etmiyor bile olsam Türkçe podcastlerden bahseden bir yazıda anmadan edilemeyecek bir kanal Açık Radyo. 

Şimdiye kadar görece organize yapılar tarafından desteklenen veya bunların bünyesinde hazırlanan yapımlardan bahsettim. Takip ettiklerim arasından bahsetmeyi planladığım son grup daha müstakil girişimlerden oluşuyor. Kişisel uzmanlıklarından yola çıkılan programlarda da bir artış ve çeşitlenme gözlüyorum. Yukarıda da bahsettiğim gibi en baştan beri bu türün örnekleri bireysel merak ve çaba ile geliyor. Meydanın yaygınlaşması ve teknolojik bariyerin küçülmesi bu tür girişimlerin sayısının artmasına olanak sağlamış olabilir. Ama bununla birlikte bilgiye ulaşımın kolaylaşması ile görece ekonomik refah dönemlerinin çakışmış olmasının ülkede profesyonel ya da hobi amaçlı olsun ilgi alanlarında daha çok kişiye daha derine inme imkanı sunduğu düşüncesindeyim. Herhangi bir veriye dayandırmadığım, küçük gözlem uzayımdan zayıf gözlemlerimden kaynaklanan bu düşünce, doğruysa, bu tarz yayınların artmasında etkili olabilir. Bu küçük spekülasyondan sonra, bahsettiğim türde dinlediğim iki yayının adını anmak istiyorum.  Bunlar Eurosport kanalında spikerlik yapan Berkem Ceylan ile aynı kanalda yorumculuk yapan Sarper Günsal tarafından hazırlanan yol bisikleti programı 39x53 | otuzdokuzelliüç ve ilgi çekici genç bir yayınevi olan Siren Yayınları’nın kurucusu Sanem Sirer tarafından hazırlanan edebiyat programı Kitap, Kaşık ve Diğer Gerekli Şeyler.

Müstakil yayınlara iki örnek: 39x53 | otuzdokuzelliüç ve Kitap, Kaşık ve Diğer Gerekli Şeyler

Benim gözümden Türkçe podcast dünyasının geldiği durumu kendi ilgimi çeken bazı yayınlar üzerinden anlatmaya çalıştım. Bu anlatım, daha ana akım sayılacak bazı radyo kanallarının podcast yayınları, benim peki takip etmediğim bir YouTube kanalı olan Kalt’ın da podcast yapmaya başlamış olması veya yine takip etmediğim bir tür olan psikologların kişisel programlarının büyük ilgi görmesi gibi daha büyük kitleleri ilgilendiren örnekler üzerinden daha güçlü yapılabilirdi belki. Aşağıda bende bu hissi oluşturan takip tablolarını da paylaştım. Ama bu haliyle de gözlemlediğim gelişmeyi aktarabilmişimdir umarım.

08.12.2019 tarihinde sırasıyla Spotify ve Apple Podcast uygulamalarında Türkiye’nin en çok takip edilen podcastlerinin listeleri

Buraya kadar büyük ölçüde olumlu durumlardan bahsettim ama her şey güllük gülistanlık değil tabii. Sona varmadan önce bu alanda gördüğüm en büyük eksiklikten de bahsetmek istiyorum. Daha fazla kafa yoruluyor ve ürün veriliyor olsa da teknik olarak pek çok yayının İngilizce deneklerinin çok gerisinde olduğu fikrindeyim. Kullanılan ekipmanlarla ilgili fazla fikrim yok, bir tek Storytel destekli programların şirketin stüdyolarını kullanabildiklerini biliyorum ki bu yayınlar bence ses kalitesi açısında en önde olanlar. Umarım önümüzdeki dönemde ses kalitesi başta olmak üzere teknik konularda da ilerlemeler görürüz. Ama şu haliyle ülkede bu yeni medyanın büyük mesafe katettiği fikrimi tekrarlayıp, mevcut durumda takip listemde ve dinleme sürelerimde zaman zaman Türkçe lehine bozulan bir denge olduğunu söyleyerek bu uzun yazıyı sonlandırabilirim. Yazıyı buraya kadar okuyanlara teşekkürler.kedi

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder