17:30'da sandığım 17:10 seansına gitmek için 17:10'da bilet sırasına girdim. Sinemanın çalışan iki gişesinde de GençTurkcell kampanyasından yararlanmaya çalışan gençler vardı. Ben de elimdeki tavuklu burger ile sırada ilginç bir görüntü oluşturuyordum. Bu sırada hemen ardımdan bir amca geldi. 60 yaşlarını aşkın olduğunu tahmin ettiğim, sıradan giyimli bir adamdı. Hatta böyle bir sınıflandırma yapılabilir mi çok emin olmamakla birlikte esnaf giyimli diye de tarif edebilirim amcayı. Acele ile Bir Zamanlar Anadolu'da filminin ek seans saatlerini duyuran kağıdı gösterdi ve "beşi on geçe değil miydi" diyerek seansı sordu. Görünüşü, acelesi ve gitmek istediği film ile artık -en azından benim için- sırada benden daha ilginç bir görüntüye dönüşen kişiye ağzım yarı dolu olduğu halde "onlar ek seans saatleri" demeye çalıştım. Kısmen başarılı da olmuş olmalıyım ki amca biraz sakinleşir gibi oldu. Tam o anda yandaki gişeyi meşgul eden GençTurkcell insanları ayrılınca hızlıca o gişeye yöneldi. Ben kendi gençlerimin işlerini bitirmelerini bekledim. O sırada biletini almaya çalışan amca, hangi filmi izlemek istedigini soran gişe görevlisine "bu film gösterimdeyken, hangi filme gidilebilir ki" dercesine anlayamayarak baktıktan sonra acele ile filmin adını söyledi. Sırada beklerken, kendi seyredeceğinden başka bir film için bilet almaya çalışan gençlere de benzer bir şekilde baktığını anımsar gibiyim.
Biletlerimizi farklı gişelerden aldıktan sonra sinema binasına birlikte girdik. Hala aceleciydi. Ne tarafa gideceğini çıkartmaya çalışırken, salonu işaret ettim. Salon görevlisini görünce, gişe görevlisine belirttiği şekilde "gözlerinin iyi görmediğini, önden izleyeceğini" söyledi, görevlinin gösterdiği, kapıya yakın koltuklardan bir tanesine oturdu ve filmi izlemeye hazır, bekledi.
Esasen amcanın hikayesi benim için bu kadar olmali. Ama yaşı, giyim tarzı, ilgisi ve telaşı bir araya geldiğinde, benim o salonda görmeyi beklediğim modellerden hiç birine oturmuyordu. Amca sıradanlığının getirdiği sıra dışı görüntüsü ile filmini izledi ve girdiği gibi hızlıca salondan çıktı. Ben de peşi sıra çıktım salondan. Meşrutiyet caddesinin köşesine geldiğimizde alışık olmadığım bir hamle yaptım ve amcaya filmi nasıl bulduğunu sordum.
"Çok tabii bir filmdi" dedi. Diğer pek çok film gibi "güzel ambalaj kağıdına sarılmış olmadığı" gibi bir şeyler söylediğini de anımsıyorum. Salonu erken terk edenler hakkında soru sorduğumda da bunu, gidenlerin büyük olasılıkla güzel boyanmış bir film izleme beklentisi ile sinemaya gelmiş olmalarına bağladı ve yine filmin çok tabii olduğunu belirtti. İkinci sefer aynı cümleyi kurduktan sonra, yorumunu desteklemek için otopsi sahnesinde doktorun yanağına sıçrayan kan damlasını örnek gösterdi.
Meşrutiyet caddesinin sonuna varmadan amca otobüsünü beklemek için durağına ayrıldı, ben de karşıya geçip metro istasyonuna doğru ilerledim.
not 29.09.2011 tarihinde alınmış
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder