Son dönemde, salgın başta olmak üzere çevrenin dayattığı çeşitli olumsuz etkene rağmen yaşantım hızla ve iyiye doğru evriliyor. Hayatı rutinlerine ve alışkanlıklarına büyük bağlılıkla yaşayan biri olduğum için böylesi köklü bir değişim söz konusu olduğunda bunların da etkilenmesi kaçınılmaz oluyor tabii. Bahsettiğim bu dönemle değişen alışkanlıklarımdan biri de kitap ayracı kullanımımda oldu. Pek çok insanın gözünde bahsedilebilecek daha küçük bir değişiklik yoktur belki ama hem az önce dile getirdiğim büyük bağlılığı destekleyecek bir detay olduğu için hem de bence iyi bir örnek olduğu için bundan biraz bahsedeceğim.
Bilenler vardır ben çok uzunca bir süre kitap okurken ayraç kullanmadım. Dağınık bir okuma alışkanlığım olduğu için aynı anda birden fazla kitabı okuyagelmişimdir hep. Bahsettiğim bu (yirmiye yaklaşan) yıllar boyunca, biraz da bu dağınıklığa bağlı olarak okumamın yıllara yayıldığı, aylarca elimi sürmediğim eserler de oldu. Özellikle böyle durumlarda tercih ettiğim, kitabı elime alıp son kaldığım yeri bulmak için göz gezdirmek olagelmişti. Yer yer zaman alıcı olabilen bu yöntemle hatırladığıma emin olduğum yerden devam etmeyi garanti altına alıyordum kendimce. Tabii buna bağlı olarak daha önce okuduğum yerlerin üzerinden tekrar tekrar geçmek gibi bir durumla da karşıya kalabiliyordum sıkça ki tahmin edileceği üzere bu da zaman alıcı bir durum. Ama artık yeni rutinlerimde okuma periyotlarımın bu zaman kayıplarına tahammülü zorlaştıracak şekilde kısalması söz konusu. Böyle olunca elime aldığım bir kitapta nerede kaldığımı henüz bulmuşken ya da daha bulmadan, o anda kitaba ayırabileceğim zamanı dolmuş olabiliyor. Ya da zaten kısa olacağını bildiğim bir aralıkta nereden devam edeceğimi kestiremediğim bir eseri elime almaktan imtina etmem söz konusu olabiliyor. Zaten odaklanması çok kolay olmayan biriyim; pek çok konuda ve durumda, zorla kazandığı bu odağımı da hızlıca kaybedebiliyorum. Mesela şu anda okumakta olduğunuz bu kısacık yazıyı bile parça parça yazıyorum ve eli ağır biri olmama ek olarak bu dikkat dağınıklığı, metnin oluşumunu daha da uzatıyor. Benzer bir şekilde zaten arzu ettiğimin çok altında olan okuma hızımı daha da azaltabilecek bu durumun üstesinden gelmek için ayraç kullanmaya dönmemin faydalı olacağını düşündüm. Bunun sonucunda son birkaç aydır kitap ayracı kullanıyorum.
Yıllar önce Steven Spielberg’e yakıştırılan ama doğruluğunu kontrol etme ihtiyacı hissetmediğim “ayraca bir dolar vermektense, neden paranın kendisi ayraç olarak kullanılmıyor” mealinde bir söz duymuştum. Ayracın sadece -adının taşıdığı- işlevsel amacına odaklanan bu görüşe katılmaya teşne biri oldum uzunca ve bir imleç kullanmam gerektiğinde fiş, bilet, kupon gibi el altında kolayca bulunabilecek kağıtlara başvurdum. Ama şimdi kullanmaya başladığım bu nesnede de kişisel alanım içinde yer alan pek çok nesnede olduğu gibi estetik açıdan bir değeri olması, kişisel bir bağ kurabilmek ve benzeri çeşitli özellikler arıyorum. Neyse ki bir grup arkadaşım çeşitli vesilelerle hediye ettikleri ve yaklaşık beş sene kadar önce bir sosyal medya paylaşımımda bir kısmını “varlıklarından mutluluk duyduğum” diyerek tanımladığım bir grup ayracım vardı kitaplığımda. Bunların içinden üç tanesini -bir tanesinin emeği ve anısı daha farklı bir seviyede olduğu için diğerlerinden biraz ayrılsa da- şu aralar sıkça ve severek kullanıyorum. Bu üç ayraç için dört arkadaşıma bu vesileyle bir kere de buradan teşekkür etmiş olayım.
.kedi
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder