arama

Çarşamba, Şubat 26, 2020

Fotoğraf yazısı

Fotoğraf ilk çocukluğumdan itibaren benim için ilgi çekici bir alan olmasına rağmen bu tekniğin anı kaydetmek dışında, bir şeyler göstermek, bir şeyler anlatmak için kullanılabileceğini ciddi bir şekilde ilk kez lise yıllarında fark ettim sanırım. Çocukken tanımadığım aile büyüklerinin ve çevremdeki büyüklerin tanımadığım hallerinin yer aldığı eski fotoğraflara bakmaktan keyfederdim ve -özellikle- benim olduğum fotoğrafları tekrar tekrar tasniflerdim ama aklımda bir konu ile değişkenler üzerine daha hakim olduğum bir halde ilk kez fotoğraf çekmem, bunun nasıl basılabileceğini öğrenmek için karanlık odaya girmem ve ilk kez bir fotoğraf sergisine gitmem hep lisede gerçekleşti.

O sıralarda görünür olan dijital fotoğrafın, ne olduğunu, ne ifade ettiğini anlamama fırsat kalmadan patlaması ve yine aynı dönemlerde hayatın vazgeçilmez bir parçası halini artık neredeyse almış olan cep telefonlarına dahil olması ise üniversiteye başlarken gerçekleşti. Kayıt ve görüntüleme için film ve baskı ihtiyacının ortadan kalkmasının fotoğraf çekme alışkanlıklarını ve üretim hızını, miktarını nasıl değiştirdiğini herkes kendine göre tecrübe etmiştir sanırım. Benim gördüğüm, anı kaçırmamak için aynı kareyi tekrar tekrar çekmenin yarattığı fotoğraf çöplükleri büyürken, fotoğraf bastırmak da nadirleşen bir eylem olmaya başlamıştı. O dönemde ben de fotoğrafla, anı kaydetmek başta olmak üzere not almak, kanıt göstermek gibi işlevsel kaygılar taşıyan ilişkimi tekrar kurdum.

Hemen hemen aynı zamanlarda sosyal ağların da devreye girmesiyle fotoğraf üretme ve paylaşma amaçları, olanakları da çeşitlenerek kökten denilebilecek bir şekilde değişti bence. Akıllı telefonlarla bağlantı kavramı da sisteme dahil olduktan sonra anındalık konusu yaşadığımız çağdaki hemen her şeyde olduğu gibi fotoğrafta da merkezde bir yere yerleşti sanırım. Arada net bir ayrım var mıdır varsa sınır nerede çiziliyor tam olarak adlandırabilecek konumda değilim ama artık video, gündelik hayatta fotoğrafın yerini alıyor düşüncesindeyim ve bu noktadan bakınca ciddi kamera kabiliyetleri olan akıllı telefonları sürekli bağlı olduğu bir sosyal medyaya taşıyan Instagram fotoğrafın tarihinde yaşadığı en sarsıcı şey gibi görünüyor bana.

Instagram çağında hemen herkesin fotoğraf görgüsünü hızlı geliştiği, iyi fotoğraf üretebilmek için kullanılan ortalama bilginin ciddi şekilde arttığı ve daha çok şey anlatan daha çok fotoğraf çekildiği şeklinde bir görüşüm var. Yukarıdakiler gibi spekülasyondan öteye gidemeyecek olan bu görüşümü de konuya daha hakim kişilerin yorum yapmasını, bir tartışmaya kapı açması umuduyla istediğimi belirterek dile getirdikten sonra fotoğrafla olan kişisel ilişkimle ilgili bir kaç noktaya odaklanarak yazıyı sonlandırmaya başlayabilirim.

Liseden sonra ben fotoğrafın anlatma, gösterme kısmı ile üretim açısından pek ilgilenmedim. Bu kaygılarla üretilmiş fotoğrafları izlemek için çok yoğun bir çaba da sarf etmedim belki ama zaman zaman kendime fırsatlar yaratmaktan da keyif aldım hep. Bu konuda yakın zamana kadar olağan seyirden ayrılan tek girişimim, birazdan değineceğim ikinci konu ile de bir şekilde ilişkilendirilebilecek şekilde, fotoğraf üzerine kafa yorduğunu bildiğim, üretimlerine özen gösteren arkadaşlarımın en yakınlarından, oluşturmaya başlamak istediğim küçük bir kişisel arşivde yer almak için basılmak üzere -tercihen bunun için çekilmiş- bir fotoğraf paylaşmalarını istemem oldu. Sonrasında çeşitli sebeplerden ötürü sürdüremediğim bir isteğim oldu bu ve arzuladığım arşiv gerçekleşemedi.
Bir iki sene kadar önce de ben fotoğraf üzerine daha fazla kafa yormak istedim. Biraz daha sistemli bir şekilde sergi gezme, fotoğraf bakmak isteği olarak başlayan bu güncel dönem, sonrasında bir giriş seviyesi bir makine edinmem, çeşitli derslere bakmam ve en son başlangıç seviyesinde bir fotoğraf kitaplığı/rafı kurma noktasında ulaştı ama bu ilgimi istediğim seviyede sürdüremedim bir türlü. Susan Sontag’ın Fotoğraf Üzerine ve Walter Benjamin’in Fotoğrafın Kısa Tarihi gibi temel gördüğüm eserleri bile okuma listemden ileri geçemediler henüz. Buna eş olarak fotoğraf çekme rutinimde de kafa yormak istediğim seviyelere ulaşamadı. Hala çoğunlukla anı kaydetmek kaygısıyla otomatik modlarda fotoğraf çekiyorum. İsteğim hala sürüyor ama nereye kadar ve nasıl gideceğini kestiremiyorum.

Son olarak bir nesne olarak fotoğraf ile ilgili de birkaç şey söylemek istiyorum. Hayatımın büyük çoğunluğunu doğup büyüdüğüm evden, şehirden uzakta geçirdim. Evden ilk kez ayrılırken yanıma, baktığımda üzüleceğimi düşündüğüm için fotoğraf almamıştım sanırım. Sonrasında da durum çok değişmedi. Basılı fotoğrafların çağında ben yanımda pek fotoğraf dolaştırmadım. Sonrasında gelen dijital fotoğrafların çağında da dönüp dönüp baktığım fotoğraflarım çok olmadı. Zaman zaman neden yanımda taşıdığım güzel bir aile fotoğrafım ya da arkadaşlarımla mutlu zamanlarımızı hatırlatan elle tutulur bir baskı yok diye düşündüğüm zamanlar oldu ama bu bir değişikliğe gidecek kadar uzun boylu bir düşünce olmadı hiç. Fotoğraf baskıları biriktirmekle ilgili en olgun düşüncem yukarıda bahsettiğim arşiv fikri idi ve gerçekleşmedi. Fakat bu konuda yakın zamanda büyük bir değişiklik oldu. Şu anda evimin çeşitli yerlerinde her gördüğümde beni çok mutlu eden fotoğraflar var ve bunların sayılarını arttırmak için büyük bir istek taşıyorum. Hayatıma mutluluk getiren fotoğrafların sahibinin yarattığı bu değişiklik belki de fotoğraf nesnesi ile olan ilişkimi yeniden tanımlayacak kadar köktendir ve yukarıda zaman zaman neden olmadıklarını düşündüğüm fotoğraflar veya gerçekleşmeyen arşiv gibi çeşitlenmelerle büyütecektir. Ama değişiklik bu seviyede de kalsa yatarken başucumda içi gülen bir çift göze bakmamı sağlayan fotoğraflarla ve bu yeni ilişkimle mutluyum.kedi