arama

Pazar, Haziran 13, 2021

35.0: İlahi Komedya

Şu aralar destansı anlatımlarla bir miktar içli dışlı sayılabilirim. Evin farklı yerlerine farklı epik şiir metinleri yayılmış durumda ve ben fırsat buldukça bunlarla ilgileniyorum. Bu dağınık ilginin tek bir sebebini işaret etmek mümkün değil sanırım. Bunun yerine durumun gelişmesinde etkin olan çeşitli koşullar olduğunu söylemek daha yerinde olur. Bu etkenlerden bir tanesi de gözlemleyebildiğim kadarıyla Türkçe yayıncılıkta, bu türün üretiminin ve görünürlüğünün artması -ya da bana öyle gelmesi. Son yıllarda farklı yayınevleri, yeni baskılarla ve çevirilerle bazı önemli metinleri gündeme getirdi. Jaguar Kitap'ın Ağustos 2019'da gözden geçirilmiş bir şekilde tekrar yayımladığı Türkan Uzel'in Aeneis çevirisi ve İthaki Yayınları'dan iki ay kadar önce çıkan, Yiğit Yavuz çevirisiyle ilk kez tam metin olarak Türkçe'ye kazandırılan, Yitirilen Cennet baskısı bu ilginin iki güzel örneği bence. Bana yazıyı yazdıran da bu türün yukarıda adını andığım iki büyük başlığı arasındaki zamanın en başat eseri olan ve rahatça dünya edebiyatının en önemli metinlerinden biri olarak nitelenebilecek, Dante Alighieri'nin başyapıtı, Giovanni Boccaccio'nun "İlahi" olarak nitelediği, Komedya.

1321'deki vefatından bir sene önce tamamladığı bu eseriyle İtalyanca dilinin kurucusu haline de gelmiş olan Dante'nin ölümünün 700. yıldönümüne denk gelen 2021 yılı, çoğunuzun bildiği üzere, İtalya tarafından Dante Yılı olarak ilan edildi. Tabiidir ki dünyayı bu derece etkilemiş bir figür anısına düzenlenen böyle bir etkinlik bir ülkenin sınırlarıyla kısıtlı kalmadı. Örneğin Türkiye'den, aynı yayın grubu altında faaliyet gösteren iki yayınevi, Everest Yayınları ve Alfa Kitap, iki farklı İlahi Komedya çevirisiyle Dante Yılı heyecanına dahil olmuş.

Yıkarıda bahsettiğim gibi epik şiirlerle aramın iyi olduğu bir dönemde gelmesine ek olarak, şiirin baş kahramanı da olan yazarın, 1300 yılı Paskalya'sından önceki perşembe gecesi başlayan, yani -ömrün ortası ya da zirvesi olarak tanımladığı- (meşhur) 35. yaşındayken başından geçmiş gibi aktardığı, olayları anlatması açısından da eserle ilgilenmem için ideal bir zamandı. Yine yukarıda bahsettiğim yeni çeviriler de, sanırım şiirin işaret ettiği bu başlangıç zamanını da gözeterek, Nisan ayında dağıtıma çıktı. Benim elime ulaşmaları da daha ideal bir şekilde Mayıs başında oldu ve peşinden gelen uzun tatil de daha fazla zaman geçirebilmemi sağladığı için bu denk gelişi pekiştirdi.

Yeni gelenlerle birlikte elimde dört farklı İlahi Komedya çevirisi olmuş oldu. Bunların hem çeviri tarihi hem de kitaplığıma katılış tarihi en önce geleni, M.E.B. Yayınları'nın Batı Klasikleri serisinden çıkmış olan üç ciltlik edisyon. Eserin ilk Türkçe çevirisi 1938 yılında, Hamdi Varoğlu tarafından Fransızca'dan yapılmış ve Hilmi Kitabevi tarafından yayımlanmış. Düzyazı formundaki bu çeviriden kısa bir süre sonra, 1955 yılında, Feridun Timur tarafından, bu sefer orjinal dili olan İtalyanca'dan ve yine düz yazı formunda çevrilmiş. İlk kez Maarif Vekaleti Dünya Edebiyatından Tercümeler dizisinden yayımlanan ve bende 2001 tarihli üç ciltlik bir M.E.B. Yayınları baskısı olan çeviri, sanırım şu anda da Altın Kitaplar Yayınevi tarafından basılmaya devam ediyor. Kitap -kanımca bakanlığın çeviri fikrinin de bir yansıması sayılacak şekilde- bilgilendirmeyi -metinin sunacağı edebi zevke bile kıyasla- öncelemiş bana göre. Bunun güzel bir göstergesinin, birinci cilt olan Cehennemin 352 sayfalık hacminin ilk 64 sayfasının önsöz olarak ayrılması olduğu düşüncesindeyim. Her ciltte metinden önce bir içindekiler listesi ve cildin konusu olan ahiret mekanının katlarının tablosu da sunulan eserde, her manzumenin başında da o manzumenin genel hatlarını çizen bir giriş bölümü yer almakta. Ayrıca detaylı dipnotlar ile de metin anlaşılır kılınmış. Komedya ile tanışmamı saplayan bu çeviriyi okuyuşumdan aklımda kalan pek keyif almadan, metinin içeriğine bir hakimiyet geliştirmiş olduğum hissi. Ama yine de -yatılı okuyan bir lise öğrencisinin, üzerinde pek kafa yormadan alabileceği kadar- düşük bir bedele, insanın fikrinin olmadığı bir başlıkta güvenle başvurabileceği bir ilk kaynak görevi gören M.E.B. Yayınları'nın bu baskısı hala kitaplığımın önemli üyelerinden biri benim için.

Bu epik şiirin kitaplığıma ikinci girişi ise bundan 7-8 yıl sonra oldu. Oğlak Yayınları tarafından yayımlanan, Rekin Teksoy'a ait bu tercüme aynı zamandan eserin Türkçe'ye, manzum formdaki ilk çevirisi. İlk kez 1998 yılında yayımlanan bu metnin tek ciltlik ve üç ciltlik olmak üzere iki farklı baskısı mevcut. Bendeki kopyası ise 2010 tarihli bir set. Türkçe'ye yapılan ilk tercümenin üzerinden uzunca bir zaman geçtikten sonra yapılan bu çeviride, bence edebi zevk öncelenmekle birlikte, yine belirgin bir bilgilendirme kaygısı da mevcut. Aynı göstergeyi kullanacak olursam 333 sayfalık ilk ciltte, 31 sayfalık bir önsöz yer alıyor. Buna ek olarak üçüncü cilt olan Cennet'in sonunda ise üç cildi kapsayan bir özel adlar dizini ve içindekiler listesi de bulunuyor. Bu basımlarda İlahi Komedya için yapılmış bazı meşhur çizimler de metin içine dağıtılarak, metnin öne çıkarılan edebi karakteri estetik bir sunumla parlatılmış. Gustave Doré'nin ve (kapakta -ve doğal olarak kutuda- yer alan figürlerin de sahibi olan) Sandro Botticelli'nin bu resimlerinin hangi kantolarda kullanıldığı ise her cildin sonunda, ayrı bir sayfada belirtiliyor. Benim Komedya'nın etkileyiciliği ile gerçek anlamda tanışmam bu eserle oldu diyebilirim sanırım ve bu açıdan bu çevirinin yeri bende hep ayrı kalacak.

Bu ilk manzum tercümeden yaklaşık yirmi yıl sonra, bu sene yayımlan ve peşi sıra kitaplığıma dahil olan yeni edisyonlardan ilk gördüğüm Everest Yayınları'ndan çıkan Ayçin Kantoğlu çevirisiydi. Açıkçası ben Dante Yılı görünürlüğünde bile yeni bir çeviri gelmesini beklemezdim ve karşılaşınca şaşırdım. Aslında Türkçe, Ulysses gibi başka bir dile aktarılmasının zorluğuyla bilinen bir eserin bile birden fazla -özenli- çevirisi ile karşılaşılabilen, tercüme açısından şaşırtıcı güzellikleri içeren bir yayıncılık dili olduğundan şaşkınlığımı hızlıca attım. Sonrasında, aşağıda bir örneğini gördüğünüz şekilde kişisel twitter hesabı üzerinden çevirisinden bölümler okuyarak paylaşan çevirmenin çalışmasını merak ettim. 

Eserin bu tek ciltlik baskısını ilk bakışta en çok dikkat çeken özelliği metnin çok yalın ve kompakt bir şekilde sunulmuş olması bence. Arka kapakta, şiiri oluşturan üç başlıktan, yani Cehennem'den, Araf'tan ve Cennet'ten birer parça oluşturacak şekilde toplam 15 dizeye yer verilmiş olması dışında eseri tanıtan, sunan herhangi bir metne, bölüme yer verilmemiş bu edisyonda. Okur sadece metinle başbaşa kalıyor. Edebi zevkin en üst düzeyde öncelendiğini düşündüğüm eserde, dipnotlar da anlaşılırlığı koruyacak düzeyde bir bilgilendirme amacıyla sunulmuş. Elimdeki diğer baskılarda olduğu gibi gerekli yerlerde hatırlatmalar ve tekrarlar yaparak sürekliliği de koruyan bu bilgilendirmelerin, bu diğer baskılara kıyasla şiirin her zaman gerisinde kalmasına çaba gösteriyor.
Gözlemleyebildiğim kadarıyla çevirilerin dil tercihleriyle ilgili birazdan kısa bir paragraf açacağım ancak bu tercüme özelinde şunu söyleyebilirim ki çevirinin dili de genel olarak bu metin odaklı, okurun metinden edebi olarak keyif almasını her şeyin önüne koyan tutumla uyumlu bir şekilde sade ve akıcı. Bu ahenkli akıcılığından dolayı diğer ciltler raflarına çekildikten sonra bir süre daha bu kopya elimin altında kalmaya devam edecek diye tahmin ediyorum. 
Baskıda, bu akıcı çeviriye eser boyunca Gustave Doré'nin gravürleri eşlik ediyor. Başta andığın yalınlığın ve yoğunluğun bir örneği olarak baskının herhangi bir yerinde bu çizimlerin kime ait olduğuna dair bir ibare ile de karşılaşmamış olmamı gösterebilirim.

Dediğim gibi yeni çevirilerden ilk gördüğüm, künyesinde basım tarihi Mart 2021 olarak belirtilen Everest baskısıydı. Alfa Kitap'ın da yeni bir çeviri yaptırdığını bundan sonra gördüm ama bu yayınevinin bastığı elimdeki kopyanın künyesinde basım tarihi Eylül 2020 olarak görünüyor. Bu yazı için yayın grubunun internet sayfasını kontrol ettiğimde de Everest baskısının giriş tarihi 29 Mart olarak görünürken Alfa baskılarının giriş tarihi 8 Nisan olarak görünüyordu. Benim gözüme çarpmasında bir gecikme ve internet sayfası tarihlerinde bir hata mı var yoksa künyeye mi yanlış yazılmış veya basım ile dağıtım arasında bir gecikme mi yaşanmış bilemiyorum ama bu kronolojik durumu işime geldiği bir yerde kullanacağım. Sevinç Elpida Kara tarfından İtalyanca aslından yapılan tercümenin iç kapağında eserin editörü olduğunu anladığım Seçkin Erdi'nin ismi de "çeviri ihya ve notlar" başlığıyla ön plana getirilmiş. Yukarıda bu çeviri için "Alfa baskıları" dedim çünkü yayınevi aynı çeviri metnini üç farklı edisyonda yayımlamış. İkisi tek cilt, biri de üç cilt olacak şekilde basılan bu edisyonların temel farkı metne eşlik eden görsellerde. Üç ciltlik baskıya Everest baskısında olduğu gibi Gustave Doré'nin gravürleri eşlik ediyor. Tek ciltlik ilk edisyonda ise Oğlak baskısında da kullanılan Sandro Botticelli'nin resimlerine yer verilmiş. Bendeki baskıda ise bu iki sanatçının arasında sayılabilecek bir döneme denk düşen William Blake'in resimleri yer alıyor. Diğer iki ressamın çalışmalarına yer veren baskılar kitaplığımda olduğu için ve bez kapak, renkli baskı gibi bazı şıklıkları da taşıdığı için Alfa'dan çıkanlar arasından bu özel edisyonu tercih ettim.
Eser, Seçkin Erdi'nin "Ölmeden Önce Ölmenin ve Yeniden Doğmanın Yolculuğu: Dante'nin Komedya'sı" başlıklı sunuşuyla açılıyor. Diğer çevirilere benzer şekilde sunumun metne oranına bakacak olursak, 708 sayfalık cildin ilk 21 sayfası bu sunuşa ayrıldığını görüyoruz. Kendi kullanımıma benzettiğim için, herhangi bir şeyi eksik bırakmayacak şekilde tanımlayıcı, tamamlayıcı önermeler sunmak adına olduğunu tahmin ettiğim şekilde cümlelerin sonsuza uzadığı bu yoğun ve bilgilendirici giriş benim açımdan çevirinin karakterinin de güzel bir göstergesi. Aslına sadık kalmanın ve eksiksizliğin her şeyden öne konulduğunu düşündüğüm bu çeviri edebi olduğu kadar akademik bir çalışma izlenimi de bıraktı bende. Bu önceliğin şekil açısındaki yansımasının da kafiye düzenini eksizsiz ilk tam metin olma özelliği olarak sunuşta tanımlandığı bu çevirinin dipnotlar konusundaki cömert kullanımı  da benim için bu izlenimi destekliyor. Ama Sevinç Elpida Kara hakkında herhangi bir bilgiye ulaşamadığım için izlenimi geliştirebilecek bir verim yok. Everest'inki gibi yalın bir baskıda bile yer verilen çevirmen özgeçmişinin bu baskıda yer almaması da ilginç bir not olarak belirtilmeye değer bence. 

Bu eserlere birlikte baktığımda, yukarıda, kitaplığımdaki kopyalardan tek tek bahsederken de bolca değindiğim, -metnin, tarihi ve kültürel bir öge olarak önemine bağlı olarak geliştiğini düşündüğüm- açıklayıcı olmak çabasıyla, edebi değerini görünür kılma çabası dengesindeki değişimin zamana bağlı bir eğilimi olduğu düşüncesindeyim. Alfa'nın künyesindeki tarihi kullandığımız durumda, ilerleyen zamanla eğiticilik kaygısındansa edebi kaygı daha belirgin bir hal alıyor bence çevirilerde. Bunda ilerleyen zamanla bilgiye erişimin kolaylaşmasının da etkili olduğu düşüncesindeyim. Özellikle internetin yaygınlaşmasından sonra ansiklopedik bilgiye kolayca erişilebileceği düşünüldüğünde, seyrin salt metin olan Everest baskısında sonlanıyor olması tesadüf sayılamaz bence.

Çevirilere bir bütün olarak baktığımda dikkatimi çeken bir başka konu da dil kullanımıyla ilgili. Girişte de değindiğim üzere İlahi Komedya için İtalyanca'nın kurucu metni adlandırması yapılır. Yazıldığı zamanda baskın olan, yüksek edebiyat ürünlerinin Latince verilmesi görüşüne karşı çıkarak, yerel İtalyan dilinde de aynı büyüklükte eser verilebileceği savıyla kaleme alınmış, bu büyük eser. Manzum Türkçe çevirilerinde ise dil konusuna farklı yaklaşımlar olduğu düşüncesindeyim. Bu farklılıkların, eserin yaklışık 700 yıllık mazisine dayanarak metin dilinin eskiliğine ve yukarıda belirttiğim, döneminde daha geniş kitleler için anlaşılabilir olan, yerel halk dili ile yazılmış olmasına odaklanarak sınıflandırılabileceği düşüncesindeyim. Yeni baskılardan Sevinç Elpida Kara tercümesi gözlemleyebildiğim kadarıyla, metnin yaşlılığını gösterebilecek şekilde eskimiş kalıplar ve kelimeler kullanıyor (ya da kasıt yoksa bile kullanmaktan çekinmiyor). Bu durumun çeviride güdülen aslına sadık kalma çabası ile doğrudan bağlantılı olduğu düşüncesindeyim.  Yine yenilerden, Ayçin Kantoğlu çevirisi ise anlaşılırlığı -ve bence bunun uzantısı olarak akıcılığı- koruyacak şekilde metnin yazıldığı dönemdeki halk diline benzetebileceğim çağdaş bir dil kullanıyor. Burada bahsettiğim diğer iki çevirinin de farklı oranlarda da olsa bu tarafa daha yakın olduğunu düşünüyorum. Belki Rekin Teksoy tercümesi biraz arada kalıyordur ama eskiye gittikçe yapacağım gözlemde dilin kullanılırken eskimesinin de dikkate alınması gerekliliği kaynaklı hata yapma ihtimalim de artıyor. Bu dil değişiminin bir göstergesi olarak "OTUZ ÜÇÜNCÜ MANZUME" şeklinde bir başlıktan "Otuz üçüncü kanto" başlığına, oradan da benim pek çok açıdan kardeş olarak gördüğüm Everest ve Alfa baskılarındaysa ortak bir şekilde "KANTO XXXIII" gibi bir kullanıma devam eden seyir gösterilebilir bence. 

Farklı çevirilerin aynı dizeleri nasıl ele aldığıyla ilgili küçük bir temsil için de metnin başlangıcını ve bitişini kapsayacak şekilde, şiirin her bölümünden en az birer parça sunmak istiyorum. Yayınevlerinin M.E.B.Oğlak, Everest ve Alfa olacak şekilde, bu cümlede yazıldıkları renklerle gösterildiği bölümlerin manzum formda olanlarının, metnin 3'lü kafiye yapısını göstermek için kullandıkları, dize sayıları başta olmak üzere, biçimlendirmeleri da alıntıda göstermeye çalıştım.

Cehennem - I

      Hayat yolumuzun yarısında kendimi karanlık bir ormanda buldum, çünkü doğru yoldan ayrılmıştım.

1        Yaşam yolumuzun ortasında
     karanlık bir ormanda buldum kendimi,
     çünkü doğru yol bitmişti.

      Hayat yolumuzun tam ortasında
      Buldum kendimi bir karanlık ormanda,
3    Yitip gitmiştir doğru yol da.

      Yarılamışken ömrümüzün seyrini,
      Kasvetli bir ormanda buldum kendimi,
      Kaybolmuştu zira yolun salimi.

Âraf - XXX

      "Yıldızların kendilerine eşlik yapmalarına göre yaratıkları belli bir amaca götüren büyük kürelerin etkisiyle değil, fakat aynı zamanda, yağmur gibi, gözlerimizin erişemeyeceği yüksekliklerdeki bulutlardan dökülen Allahın bol bol bahşettiği vergiler sayesinde, şu adam gençliğinde öyle bir insandı ki iyi niyetle davranmış olsaydı, çok mükemmel işler başarması hiç de güç olmayacaktı. Fakat toprak, fena tohum ekildiği ve bakımsız bırakıldığı takdirde, kuvvetli olduğu ölçüde verimsiz olur, vahşileşir.

109       Kendisine eşlik eden yıldızlara göre
       her ölümlüyü belirli bir sona ulaştıran 
       büyük kürelerin etkisiyle birlikte,
112       gözlerimizin erişemeyeceği yükseklikte
       buharlardan yağan
       kutsal cömertliğin etkisiyle
115       bu kişi öyle yetenekliydi ki gençliğinde,
       şaşılacak ürünler verebilirdi
       yeteneğini kullanmayı bilseydi,

      Büyük çarkların dönmesiyle değil sadece,
      Gökteki yıldızların da sevk ve delaletine göre
111 Ulaşır her fani sonunda kendi kaderine,
      Ancak kutsal merhametin büyük cömertliğiyle,
      Buhar gözlerin erişemeyeceği o yükseklerde,
114 Rahmet yağmuru olup iner üzerlerine,
      Bu zata öyle yetenekler bahşedilmiştir ki gençliğinde
      İmza atabilirdi, mucize kabilinde eserlere
117 Şayet bahşedilen o nimeti değerlendirseydi layığı ile.

109 Değil sadece yüce kürelerin faaliyetiyle,
      -Ki sevk ederler her dölü kati bir nihayetle
      Hangi yıldızların refakatçisi olduğuna göre-
112 Bizzat ilahi inayetin cömertliğiyle,
      -Ki bereketli bulutları durur çok yükseklerde,
      Görmemiz mümkün değildir gözlerimizle-
115 Öyle ihtimaller bahşedilmiştir ki knedisine geçliğinde,
      Fıtri yetenekleriyle her neye meyletse,
      Ulaşabilirdi fevkalade muvaffakiyetlere.

Âraf - XXXIII

(...) bu çetrefil muammayı çözen Naiad'lar haline gelecek. Sen bu sözüme nişan koy. Sözlerimi, yaşamakları ölüme koşmaktan başka bir şey ölümlülere aynen nakledeceksin. Bunları yazdığın zaman, burada iki defa yapraklarını döktürdükleri ağacı (...)

52        İyi belle dediklerimi; söylediğim gibi aktar
       öbür canlılara, o canlılar ki
       yaşarken ölüme koşmaktalar.

        İyi belle; doğru anlat sözlerimi dönünce geriye,
        Bir bir ilet dediklerimi o fanilere
54    Yaşadıkları kadar yakınlardır aslında ölüme

52    Unutma ve dönünce geriye,
        Sanki ben konuşmuşum gibi naklet sözlerimi fanilere,
        Hayatları bir koşudan ibaret ölüme.

Cennet - XXXIII

          Burada yüksek temaşaya devam için gücüm tükendi; fakat bir tekerlek nasıl düzenli bir hareketle dönerse, güneşi ve öteki yıldızları devindiren Aşk da arzumla irademi artık öylece döndürüyordu.

142        Düşlerimin gücü burada tükendi;
         artık isteğimi, istencimi
         dengeli bir çark gibi döndürüyordu,
145        güneşi yıldızları döndüren sevgi.


          Düşlerimin kudreti ancak bu kadarını söylemeye yetti;
          Âlemi döndüren o çarka karışmaktı bundan gerisi,
          Sarsılmaz dengede,
145    Aşk ile çeviren yıldızları ve güneşi.

142    Muhayyilemin kudreti yoktur bundan sonrasına,
          Lakin benzeyerek tıkır tıkır dönen bir çarka,
          Arzum ve iradem harekete geçirilmişti sevgiyle halihazırda,
145    Hareket veren aynıyla güneşe ve cümle yıldızlara,

Toparlamak gerekirse; yayınevlerinin telifi kalkan çok satan yazarlar için çeviri çılgınlığı yaşayabildiklerini biliyoruz. Yakın zamanda bir kitabın 30'dan fazla farklı çevirisinin aynı anda dolaşımda olduğunu gördüğümü bile hatırlıyorum. Yayınevlerinin garanti ve düzenli gelir olarak gördüğü bu çevirileri, ekonomik kaygılarından ötürü çok fazla eleştiremiyorum. Ancak çevirilerin ve bunları merkezlerine alan edisyonların İlahi Komedya  örneğinde olduğu gibi farklı karakterlerde şekillenmesiyle bu çeşitliliğin daha olumlu bir hal alacağı düşüncesindeyim. Mesela Komedya ile ilk kez etkileşecek birine, edebi açıdan saf bir metinle karşılaşmak istiyorsa Ayçin Kantoğlu çevirisini tavsiye edebileceğim gibi, tarihi arkaplanının daha teferruatlı anlatılmasını istiyorsa Rekin Teksoy tercümesini önerebilirim. Aynı şekilde, görsel olarak da seçeneklerini çoğaltmak istiyorsa ve orjinale mümkün olduğunca yaklaşmak niyetindeyse Sevinç Elpida Kara çevirisine yönlendirebilirim. Bu kadar yetkin manzum çevirilerin olduğu bir durumda nesir çevirilerin artık pek bir karşılığı kalmadığı söylenebilir belki ama bu çeşitliğin büyük bir zenginlik sağladığını düşünüyorum. Edebiyatın bu büyük ve kurucu metinlerinin -akla gelen tüm örneklerinin- Türkçe'de -mümkünse böyle zengin bir çeşitlikle- erişilebilir olmasının çok önemli ve değerli olduğu fikrindeyim. Bu konuda son sözü de Seçkin Erdi'nin sunuşundan ödünç alacağım:

Dante'nin Türkçe'de okunması ve anlaşılmasında her biri başka bir dönemi ve yaklaşımı temsil eden bu çevirilere, emeklerine ve araştırmalarına elbette şükran borçluyuz.

Son olarak, kitapçıya erişimimin kısıtlı olduğu böyle bir dönemde yeni çıkan çevirilerin şeklini şemalini görmemde ve özellikle Alfa edisyonunu seçmemde Medyascope.tv Kültür & Tarih Sohbetleri programını hazırlayanlardan biri olarak tanıdığım Cengiz Özdemir'in kişisel YouTube kanalında paylaştığı aşağıdaki video da yardımcı oldu:


Bu yazının formatını biçimlendirmemde de ilham verici olan video için bu vesileyle bir de buradan teşekkür edeyim.kedi