arama

Pazar, Haziran 11, 2006

Zorundalık mı desem; ne desem?

Ben buraya yazmaya başladıktan, daha doğrusu bu siteyi kaydettirip, yayına başladıktan sonra benzer bütün işlere başalarken yaptığım gibi "umarım bu sefer düzenli birşeyler yazabilirim" diye bir temenni bulunmuştum. Tabi sonra bu temenniyi unuttum ve kendi zaman kavramı kaymış dünyamda yaşantıma devam ettim.

Bir müddet sonra hatrıma emreyilmazdan başlıklı bir blog tuttuğum geldi.Girdim tekrara baktım siteye, bana bir kaç aymış gibi gelen yazı yazmadığım sürecin 10 günden ibaret olduğunu gözlemledim o zaman. 10 gün görece uzun bir zaman olmakla birlikte, düzensiz aralıklara yazı yazılan bir sitenin en uzun güncellenme aralığı olmak için çok uzun gelmedi gözüme. Hal böyle olunca ben de "ben bu siteyi en geç 10 günde bir yenileyim o zaman" gibi birşeyler söylemiştim kendime.

Mayıs başı gibi olmuştu bu alttığım olay, yanlış hatırlamıyorsam. Üzerinden bir ay kadar bir zaman geçmesine rağmen kendi kendime verdiğim diğer sözlerde de gördüğümüz üzere ben de bir lakayıtlık baş gösterdi. Ve bu şekilde bugüne, yani haziranın 11'ine geldik. Bu tarihin ne özelliği var sorusu cevabı bariz bir şekilde, son yazı yazdığım 1 haziran gününden 10 gün sonraki tarih olmasıdır. Yani kendi kendime veriri gibi yaptığım sözü -daha doğrusu sözümsüyü- kaçırmamam bu tarih aralığındaki son fırsatım. Tabi siz bu yazıyı okuduğunuzda -eğer okuyan varsa tabi diyerek yazar* kaygısı güdeyim- bu fırsatı kaçırmadığımı göreceksiniz. Ama bu yazımın konusu kafamda "neden bu fırsatı kaçırmamazlık etme çabası sarf ettiğim" oılarak belirmişti.

Sadece bu özel durumdan ziyade genel olarak da benim buraya ya da biryerlere bir şeyler yazmamın sebebi nedir? Bu benim pek çok kez kendime hatta dolaylı veya doğrudan, hayatımda etkinliğe sahip olduklarını gözlemlediğim arkadaşlarıma yöneltmiş olduğum bir sorudur. Tabi burada sorguladığım şey yazarlık değil benim yazı yazma eğilimimdir. Herhalde bu noktada benim yazı yazma eğilimimin tanımlanması ile sorunu irdelemeye başlamak en akılcı hareket olacaktır. Çünkü ben edebi türler içerisinde ifade edilebilecek bir türde muntazaman eserler vermiyorum. Bilgilendirici özelliği ön planda olan yazılar da yazmıyorum. İçimdeki anaforların dışa vurumu şeklinde nitelendirilebilecek yazılar da yazmıyorum. Zaten bunlardan herhangi birini yabilecek bilgi, deneyim, tecrübe ya da cesarete sahip değilim. Ama bunlar hepsinin belli oralarda karışımından oluşan zaman, biçim ve karışım oranı bakımından tutarlılık göstermeyen yazılar yazıyorum ben. Ben bunları genel kanıda olduğu gibi, "bilgilendirici ve deneme türünde yazılar" olarak sınıflandırmaya karşıyım. Kanımca benim yaptığım tanım sebebimi anlamamda bana daha yardımcı olacak bir tanımdır.

Yazmamın sebebinin anlaşılması için faydalı olacağını düşündüğüm bir açıklma ise yazdığım metinleri okunmasından genel olarak utanmamdır. Mesela halen biri yanımda bu siteden ya da burada yazmış olduğum bir yazdıdan bahsetse önce hemen utanıyor ve sıkılıyorum. Hatta helen bazı samimi arkadaşlarımı bu siteye girmeleri yönünde telkin edemiyorum. Tabi bazı arkadaşlarıma da sitanin varlığından bahsettim ama zaten kim internete vermek suretiyle yayınladğı yazılarının okunmasını istemez. Zaten sorun da bu sevgili okur, yazdıkları şeylerden (değeri, üslubu ve bol hatalılığı) ve okunmasından utanan ben neden başkaları tarafından okunması için bu site vasıtasıyla yazılar yazıyorum. Cevabını aradığımız soru bu. Ama benim bu oturumda bu sorunun çözümüne göz önünde daha fazla katkıda bulunma eğilimi yok. Siz buraya kadara yazdıklarımı okuyup, çözüm için bana önerilerinizi ve yorumlarınızı yazarsanız müteşekkir olurum.

Şimdilik bu kadar diyerek bu soruyu yazının başından beri her aşamasında tekrar tekrar belirttiğim üzere "her zaman olduğu gibi" başka bir zaman tamamen çözümlemek üzere erteliyoruz. Ama bu seferkini bir mağlbiyet olarak görmüyorum, çünkü bu sefer alışık olduğumdan fazlasını ve ortaya, döktüm. Bu iyiye işaret.

-----------------------------------------------------------------------------

*Biraz müstehçen kaçabilir ama şu sıralar en sevmediğim adamlar sıralamısında saygın bir yere sahip olan Emre YILMAZ arkadaşımıza (bendeniz olur kendileri, gerçek yazar Emre YILMAZ ile herhangi bir alakası yoktur) burada kıçımın yazarı yakıştırmasını yapmadan metnimi neticelendirmek istemiyorum.

Hiç yorum yok: