arama

Çarşamba, Mayıs 24, 2006

Anında mesajlaşma

ICQ vardı bir zamanlar, hatırlar mısınız? İnternetin, başta mIRC (o zamanlar chat diye bahsedilirdi kendisinden) olmak üzere yaygınaşmaya başladığı dönemde önce elitist internet kullanıcıları sonra da herkes tarafından kullanılmaya başlamıştı bu kendi halindeki anında mesajlaşma (ecnebicesi instant messenging) programı. Sonra gel zaman git zaman, alfalar, betalar ve yıllar havalarda uçuştu, icq kabardıkça kabardı. En son bir de "lite" gördük ya da görür gibi olduk çünkü arkadan doğan MSN -Messenger- güneşinin(!) ışığı gözümüz kamaştırmıştı. Windows Me ile tanıtılan Windows Messenger'in cicili bicili hali olan MSN Messenger ülkede Bill Gates'i bile şaşırtacak bir fırtına estirecek ve 7 den 70 e bilgisayar kullanan herkes MSN Messenger da kullanacaktı bu ülkede. Bu fırtınada icq gibi eski devlerin de adları unutuldu kitleler tarafından; ama hep sadık bir iki kullanıcısı kaldı bu devlerin. Ben de son zamana kadar icq için bunlardan biriydim. Ama hiç kullanıcısı kalmadığını gördüğüm için bir iki aydır ben de açmıyordum icq yu. Geçenlerde bir gün sitesine girdim ve 10. yıl dönümü olduğunu gördüm. Yeni bir de sürümü çıkmış 5.1 diye. Tekrar heveslendim, "iyi ki doğdun" diyerek programı indirdim ve kurdum. Bu olay iki gün önce oldu ve az önce hayatımda ilk kez bilgisayarımdan icy yu sildim. Yeter artık değil mi ya, rakiplerin canavar gibi çalışıp sürümlerini hep daha iyiye taşırken icq neden hep daha kötüye taşıyor. Benim burada -sorunsuz çalışan- anında mesajlaşma programlarının insanları nasıl etkilediğinine, sosyal yaşantı üzereine etkilerine değinmem gerekirken icq benim bu haklarımı elimden alıyor, çünkü insan sevdiği bir şeyden ayrılırken diğerlerini düşünemiyor.
Şaka bir yana artık icq kullanmıyorum, MSNim de genelde çevrimdışı görünüyor. Bana ulaşmak isteyenler Google Talk kullansın lütfen. Bilgisayarında halen G-Talk yüklü olmayanlar yandaki destek başlığı altında googletalk tuşundan indirebilirler programı. Kullanımı için Gmail hesabı istiyor o kadar. Zaten ben size bir gmail hesabınız olmasını da öneririm. 2gb ve sürekli artan bir mesaj alan, kolay kullanımı, sevimli arayüzü ve pop3 desteği ile gayet güzel bir e-posta hesabı. Tabi bütün kişisel bilgilerinizin ve mesajlarınızın Google tarafından saklanması gibi bir durum da var ama ben artık paranoya yapmaktan sıkıldım. Eğer bir şeyin oalcağı varsa olur diyecek akdar da kaderciyim bu aralar.

Pazar, Mayıs 21, 2006

Bilim ve Teknoloji Müzesi

heyecanımı tekrar kazanmalıyım,
bu sefer kaybetmemek üzere!



Uzun zamandır gitmek istediğim ve bu ziyaretimi süreli ertelediğim Bilim ve Teknoloji Müzesi'ne en nihayetinde geçen haftalarda Ankara'ya ziyaretimize gelen bir arkadaşım sayesinde gitmiştim. 2 gün önce yukarıdaki büyük fotografta görülen şahıs olan Hasan ile tekrar gittim bu müzeye. Öncelikle, daha tam faliyete geçmediği kanısından olsam da buranın başarılı bir tesis olduğunu belirtmeliyim. Farklı bir tasarımı olan (genel kanı bir tencereyi andırdığı yönünde) ana sergi binasının alt katı -Altınpark'taki Feza Gürsey Bilim Merkezi gibi- bir bilim merkezi şeklinde tasarlamış. Bu katta deneyebileceğiniz pek çok deney seti bulunmakta. Mesela palanga sisteminin işten kazandığını görmek için kendi oturduğunuz sandalyeyi kendi çektiğiniz iple havaya kaldırmak gayat akılda kalıcı ve eğlenceli bir eylem. Bu şekilde daha pek çok set var bu katta. Yine bu katta bilim tarihi müzesi de başlıyor. Hemen giriş kapsının yanında farklı insan türlerinin kafa taslarının gösterimiyle başlayan bu bölüm, geçmiş dönemler ait bazı teknolojik aletlerin sergisiyle devam ediyor. Üst kat ise tamamen bilim tarihi müzesi biçimine uygun. 2 ana bölmeden oluşan bu katta, görece daha alçak kalan bölmede başta cam olmak üzere eski kimya deney malzemeleri sergilenmekte. Müzenin en yüksek seviyesinde ise eski ölçüm aletleri, optik malzemeler (fotograf makinası, baskı makinası, projeksiyon makinası, dürbünler,vb.), radyolar ve daktilolar bulunmakta. Bu bölümde sergilenen esererden özellikle şu anda hayat mücadelesi veren eski başbakanlarımızdan sayın Bülent ECEVİT'in adıyla özleşleşmiş Erika marka daktilosu ile gazetecilik şehitlerimizden Çetin EMEÇ'in daktilosu dikkat çekmektedir. Daha giremediğim bir tan edaha sergi salanu bulunan müzenin açık havada uçak, otomobil ve muhtelif araç gereç sergisi de bulunmaktadır. Müze tesisi içinde bulunan kafe ise camdan, şık görünümlü bir bina olup içerisinde cam üretimiyle ilgili bir miktar bilgi veren bir bölüm bulunmaktadır. Bu kafenin ürün çeşitliliği ve fiyatları hakkındaysa bilgim yoktur. Pazartesi günleri kapalı olan tesis, haftaiçi 09:00-17:00, haftasonu ise 10:00-18:00 saatleri arasında hizmet vermektesir.

Cumartesi, Mayıs 20, 2006

ODTÜ 50. Yıl Stadyum Konserleri


Bu duyuru ilk gördüğümde inanmamıştım. ODTÜ’nün 50. yılı şerefine bahar şenliğine getirileceği söylenen ve getirilemeyen grupların yanında görece zayıf kalan bir kadrosu olsa da yine aynı olaydan ötürü böyle bir konserin yapılmasına pek olası bakmıyordum. Bana daha çok bir şaka gibi geliyordu bu olay. Hatta konserin internet sitesi ilk açıldığında bile biri üşenmemiş ve şakayı sürdürebilmek için gerçekte olabilecek bir internet sitesi bile hazırlamış demiştim. Fakat artık duyuruların artması ve konsere çıkacak grupların konser takvimlerinde 28 Mayıs 2006, ODTÜ Stadyum Konseri ibarelerinin görülmesi itibariyle böyle bir konser olacağından artık eminiz.
Yukarıda bahsetmeye çalıştığım şey pek çoğunuzun anladığı üzere (biliyorum sadece başlığa bakmak da yeterli ama alışılagelmiş kalıpları kullanmakta da vardır bir fayda) 28 Mayıs 2006 Pazar günü ODTÜ Stadyumu (Devrim)’de yapılacak ODTÜ 50. Yıl Stadyum Konserleri: Türk Kızılayı & ODTÜ Festivali. 12:40da kapıları açılacak olan bu festival saat 23:30a kadar sürecek ve sırasıyla, Pandomim (12:40-13:25), Salane(Josef K.) (13:40-14:25), Pompa (14:40-15:25), Kılçık (15:40- 16:25), Kül (16:40-17:50), 110 (18:10-19:20), Mavi Sakal (19:40-21:20), Starsailor (21:40-23:30) adlı gruplar sahne alacak. Konserler ODTÜ dışından katılıma açık olacak ve davetiye edinilmesi için yapılması gerekilen şey Türk Kızılayı’na 20YTL bağışta bulunmak olacak.
Bu konser her ne kadar kaçmayacakmış gibi görünse de -Mavi Sakal’ı İki Yol’u söyleme olasılığı herhangi bir konseri kaçmayacak konser statüsüne yükseltebilir-, muhtemelen benim ay sonu itibariyle böyle bir etkinliğe verebilecek bir 20YTLm kalmamış olacak. Eğer böyle bir durum olursa yapmamız gereken tek şey, stadyum kapılarının biletsizlere de açılmasını beklemek olacak. Yoksa tellerden atlamak suretiyle konser alanına girmek ya da stadyum çevresinden konseri takip etmek gibi terbiyesiz eylemlerde bulunabiliriz. 28 Mayıs’ta Devrim’de görüşmek üzere!

Cuma, Mayıs 19, 2006

19 Mayıs 2006

19 Mayıs Atatürk'ü Anma, Gençlik ve Spor Bayramı'na geçen 23 Nisan'da olduğu gibi yoğun bir karamsarlıkla giriyorum. Hatta bu sefer karamsarlıktan daha fazlası çaresizlik ve korku da var içimde. 83 yıllık Türkiye Cumhuriyeti yine bir kazan gibi kaynıyor. Daha geçen gün Danıştay'a düzenlenen aşağılık saldırı ve ardından yaşananlar bu çalkalantı ve sancının ciddi bir dışa vurumudur.
Peki ne olacak? Halkın artık iyiden iyiye nefretini göstermekten çekinmediği hükümet gidecek, erken seçim olacak ve Tükiye daha güzel bir siyasi iktidar tarafından geleceğe mi taşınacak? Şahsen hiç sanmıyorum. Bence bir müddet daha kan dökülecek, belki bazı kazanımlardan taviz vererek başımızdaki hükümet değişecek ve yerine başka bir kötü yönetim gelecek. Bunlardan sonra gelecek olanların bunlardan kötü olacağını kesinlikle düşünmüyorum ancak -bunlardan iyi olmakla birlikte- iyi de olmayacaklar. Gene ezilecez gene üzülecez ve açıkçası ben bu döngüden dışarı çıkılabilirliği bilmiyorum. Aslında geçici süreyle de olsa bu döngüye bir son vermenin yolunu biliyorum ama yazının başında belirttiğim korkumdan dolayı bundan ciddi bir şekilde, yüksek sesle bile bahsetmekten çekiniyorum. Bu çekingenlikle de nereye gidebileceğimi bilmiyorum ama zamanda yol aldığımız kesin.
Bu karamsar tablodan sonra en azından saygı duyduğumuz kişinin hatırasına sahip çıkmak adına bu yazıyı yazma amacımıza gelelim. Bugün gençliğin yani benim ve bu sayfayı okuduğunu tahmin ettiğim iki üç kişinin yaş grubunun bayramı. Bu bayramı yine adına -Atatürk'ü Anma, Gençlik ve Spor Bayramı- uygun bir şekilde, bir bayram şenliğiyle geçirelim ki anılacak kişinin hatırasına sahip çıkalım.

Çarşamba, Mayıs 17, 2006

ODTÜ Finaller: Bahar 2006

Bir final dönemine daha başladık. Aslında bugün finallerin 3. günü ama ben daha yeni yeni idrak ediyorum final döneminin başladığını. Hoş bu 3 günde 2 de sınav olduk ama nedense ancak bugün akışkanlar mekaniği sınavından çıkıp sınavlara 3-4 günlük bir ara verince fark ettim finallerin başladığı ve akademik yılın bitmek üzere olduğunu.
Bu ODTÜ'deki 4. final dönemim ve herhangi bir farklılık göstermiyor. Her sene olduğu gibi bu sene de finallerin başlamasıyla veya biraz daha öncesinde başlayan bir rahavet havası sardı beni ve çevremdeki insanları. Ve yine her sene olduğu gibi final dönemlerinde dikkatlerini toplayıp bazı konulara -genel olarak (olması gerektiği üzere) derslere- yoğunlaşabilen insanlara bakıyoruz imrenerek. Hoş bu olay her sene daha vahim bir hal alıyor. Her sene daha erken ve daha etkin bir rehavet havasına kapılıyoruz. Odaklanmamız ise sene içinde bile yok denilebilecek seviyelere düştü. Uzun lafın kısası her geçen sene durgunluğa büyük bir adım daha yaklaşıyoruz. O noktaya belki başka hiç bir insanın gitmediği kadar hızlı ilerliyoruz. Ve açıkça söylemek gerekirse bu beni korkutuyor.
Tabi bu dönemin bir de güzel yanı var. Bu konuların farkına varmak. Sene içinde bizi içten içe rahatsız eden ama hep savsaklamak için bahane bulabildiğimiz konuları düşünmemiz için iyi bir dönem bu final dönemleri. İnsanlar hep kararların eşiğine geliyor bu dönemlerde. Ve yine zaman ilerledikçe yani her düşünce döneminde cavap vermeye daha da yakınlaşıyor insan. Benim gibi cevabı bulabileceğiyle umuduyla yaşayan insanlar için bu yeterince iyi bir motivasyon.

Pazartesi, Mayıs 08, 2006

Takip ettiğim yayınlar (podcasts)

Yan menümün sonuna yeni bir başlık açtım. Daha doğrusu iki başlık açtım ama birisi sadece orada boş boş duran destek tuşlarını bir başlık altına toplamaktan başka bir amacı olmayan ve bu bağlamda çok gerekli olmadığı da düşünülebilecek "destek" adlı başlık. Benim heber vermeye çalıştığım ise yazıyla aynı adı taşıyan ve takip ettiğim iTunes Yayınlarının (Podcast)* adreslerini veren başlık. Eğer iTunes'unuz varsa ve bu programları dinlemekle ilgilenirseniz tek yapmanız gereken verilen linklere tıklamak ve oradan yayına üye olmak. Hatta üye olmadan da istediğiniz bölümü tek başına da bilgisayarınıza indirebiliyorsunuz. Eğer üşenmezsem yakın zamanda takip ettiğim yayınların kalitelerini de kendimce değerlendirmeyi planlıyorum.
Aslında kısa vadede bir kaç söz söylemek gerekirse, yayın kalitesi ve program özellikleri bakımından Türkiye'deki en başarılı yayının Alt Sokak olduğunu söyleyebilirim. Ayrıca sinemayı bir şekilde takip etmek istiyorsanız BSS (Bazıları Sinema Sever) gerçekten yerinde bir tercih olur. CNN Türk'ün yayınları ise halen tam oturmamış. Frekans'ın yayını gayet sorunlu. Afiş ise ona göre baya iyi durumda; seyre değer. Diğer yayınlar hakkındaki değerlendirmelerimi eğer sözle ifade edilmeye değer bir şey yoksa linklerinin yayına koyacağım 5 üzerinden yıldızlara göre anlatmaya çalışacağım. Hoş 5 üzerinden not vermek en başarısız olduğum konulardan biridir ama elimden geleni yapmaya çalırım.
Son olarak takip ettiğim bu düzenli yayınların dışında Cüneyt Özdemir'in 1997 yılında kaydettiği Düş Sesi adlı hikayesi de dinlenmeye değebilir, belki.


*bakınız: geçen yazım