arama

Pazar, Ekim 08, 2017

Blade Runner 2049


Geçen yazıda bahsetmiştim Blade Runner'ın devam filmi 2049 bende beklenti ile karışık bir heyecan uyandırdı. Sonuç olarak, bu haftasonu gösterime girer girmez filmi seyrettim. Konusu da açılmış olduğu için, filmle ilgili bir iki ufak değerlendirme yapmak istiyorum. Bu paragraftan sonrası bir miktar spoiler içerebilir. Genel görüşümün olumlu olduğu bu yapımı izleme niyetiniz varsa bu sayfaya sonrasında uğramanızı tavsiye ederim. 

Orjinal Blade Runner beğendiğim bir filmdir ama özel bir hayranlık beslemem. Benim için bir Star Wars değildir kısacası. Ama özellikler görsel olarak türüne büyük katkı sağladığının farkındayım. İlk filmin yarattığı bu atmosferi korumak, geliştirmek gibi açılardan Blade Runner 2049 başarılı bir devam filmi olarak değerlendirilebilir bence. Belki filmle ilgili en klişe yorum bu olacak ama "orjinaline sadık kalarak, yeni, canlı bir atmosfer yaratması filmin en büyük başarısı sayılabilir".

Her sahne, plan büyük bir özen ile hazırlanmış. Filmin genel olarak düşük sayılabilecek temposu içinde durağan olan sahneler çoğunlukla bir resmi ya da fotoğrafı andırıyor. Renk ve ışık konusunda da büyük bir özen var. Öyle ki filmin uzunluğunu (163 dakika) da göz önünde bulundurduğumda, küçük de olsa "bir Nuri Bilge Ceylan filmi izliyormuşum" hissi oluştu bende. Aşağıda filmin yönetmeni Denis Villeneuve'ün açıkladığı bir sahnesi var (video dili İngilizce). Sanırım bu monochrome sahne vurgulamaya çalıştığım noktalar için görsel yardımcı olabilir.


Yeni film, yine eskinin kaldığı yerden gerçek-sanal tartışmasını sürdürüyor. Bu tartışmanın klasik formu filmde amirinin K'ye olan ilgisi olarak karşımıza çıkıyor. Esas hikaye olan bir robotun doğurduğu çocuk da bu tartışmanın yeni bir şeklini tanımlıyor. Bunların yanında görsel olarak da bu ikiliğin gösterildiği sahneler var. Bir yapay zeka olan Joi hologramı içinde bir robot olan Mariette'nin yine bir robot olan K ile birlikte olduğu sahne bence özellikle dikkate değer idi. Birbirleri ile senkronize hareket etmeye çalıştıkları sırada, bir Joi'nin, bir Mariette'nin baskın olarak görünmesi ama çoğunlukla ikisinden de hatlar taşıyan bir yüz ile karşılaşmamız, bu ikiliği kelimenin gerçek anlamında göz önüne getirdi. Zaten Joi ile K'nin aşkı da bu gerçek-sanal tartışmanın güzel bir şekilde genişletilmesi idi bence. 

2049 yine orjinal filmin yaptığı gibi durumu göstermek ya da soruları sormanın ötesinde net bir pozisyon almıyor gördüğüm kadarıyla. Deckard'ın köpeğinin organik ya da sentetik olduğunu bilmesi ama önemsemiyor gibi görünmesi bunun bir örneği olabilir. Belki buna da benzer şekilde Deckard'ın, Wallace'ın iddasını "ben neyin gerçek olduğunu biliyorum" diye cevaplaması ve orada kalması da hoşuma giden bir sahne idi.

Filmin Türkiye gösteriminde dağıtım şirketinin uyguladığı otosansür dışında filmle ilgili bahse değer bir memnuniyetsizliğim yok. Muhteşem bir film olduğunu düşünmüyorum ama Blade Runner 2049 özenilerek yapılmış, görsel olarak çok kuvvetli, başarılı bir film olmuş kanaatindeyim. Belki biraz daha hızlı bir temposu olabilirdi ama bu haliyle de 2017'de şu ana kadar seyrettiğim iyi filmlerden biri.kedi

Çarşamba, Ekim 04, 2017

Delinin Yıldızı

(kaynak: @vegamusictr)

Bundan bir önceki yazımda Vega'nın son albümünü yayınlamasından bu yana 11 yıl geçmiş ibaresi vardı. Blogun yazım sıklığı (seyrekliği mi demeliyim acaba) sonucu ona 1 daha eklenmiş oluyor bu yazıda. Ama sayı, bir süre büyümeyecek çünkü geçtiğimiz hafta Vega'nın yeni albümü Delinin Yıldızı yayınlandı.

Grubun bir süredir albüm hazırlığında olduğunu biliyorduk. Daha etkin sosyal medya kullanımı ile şarkı seçimidir, stüdyodur, sonrasıdır derken albümün geldiği görülüyordu. Vega albümü geldiği için bir heyecan oldu ama -sanırım genel umutsuzluğun içinde- kapak önüme gelene kadar hakkettiği beklentiyi yaratamadı/göremedi bende*. 

Ama sonrasında her şey peşi sıra geldi. Albümle ilgili ilk beğendiğim şey kapak tasarımı oldu. Sonrasından gelen her şeye dair yorumlarım da son derece olumlu. Vega'nın karakteristiğini sergileyen bir albüm olmuş bence. Özellikle Hafif Müzik'ten buraya nasıl geldiklerini takip etmek zor değil bana göre. Bunun yanında yeni şeyler denemeye de devam etmişler kanısındayım. Bu açıdan bakıldığında da grubun kendini tekrar ettiği bir albüm değil Delinin Yıldızı. İlk dinleyişlerimde bu denemelerin bazıları yarım kalmış gibi fikir oluşmuştu, bazı parçalar ham bulmuştum. Ancak şu anda, makul bir dinleme süresinden sonra, herhangi bir parça ile ilgili böyle bir düşüncem yok.

Albümden aklımda kalan ilk iki parça Arzuhal ve Man-yak-lar oldu. Man-yak-lar zaten albümün genelinden tarz olarak en ayrık parça. Arzuhal ise albümün şu ana kadar en çok dinlediğim parçası. Bir bölüm olarak da ilk üç parçayı çok sık tekrarlıyorum. İsim-Şehir bir şeklide Hafif Müzik'in son parçası Ankara'yı andırıyor bana. Bu, bir başka Vega parçasını çağrıştırma durumu, hemen her parçada farklı yoğunluklarda var benim için. Dertler İri Kıyım ve Sonunu Söyleme Bana da arada kendimi mırıldanırken bulduğum parçalardan. Ve Tekrar da -yine Ankara gibi- güzel bir kapanış parçası tercihi. Albümde beğenmediğim herhangi bir parça yok sanırım şu anda. 
Bu noktada sizi şöyle alabiliriz:

 

Güzel müzik dinlemek bir konu. Bir başkası ise daha kişisel. Okurun pek iyi bilebileceği üzere özlem ile pek aram yoktur. Fakat bu kadar zaman sonra Vega'yı tekrar duymak çok iyi geldi. Bunun üzerine yakın zamanda Barış Bıçakçı da bir sürpriz yapsa ne güzel olur.kedi

*Öte yandan Blade Runner 2049 ilginç bir şekilde ciddi bir beklenti yarattı bende. Son düzlükte, albümü beğenmemin de bu beklentide küçük bir etkisi olmuş olsa da başka bir konu sanırım bu. O yüzden de burası dipnotta.