Eve gidip gitmemekte çok kararsızlık yaşadım. Ya da daha doğru bir ifade ile (ikisi arasında
daha doğru diye bir mukayese nasıl yapılırsa artık) eve gitmemek için bir alternatif yaratmaya çalıştım. Önce Fuat
Abi'nin oraya gitmeyi düşündüm ama alkol ciddi bir tercih olamamalıydı.
Bu ihtimali eledikten sonra canımı sıkan düşüncelerimle bir müddet yürüdüm. (Galiba eve gitmek istememe sebebim bu düşüncelerle uzun süre baş başa kalamama isteğimdi.) Sonra saat yeterince geç olmuş olsa da alışverişe gitmeyi düşündüm. Kafamdaki kurguya göre,
acele ile bir AVM'ye (metro istasyonuna yakın olmamı göz önünde bulundurarak AnkaMALL'ı tercih etmeye yakındım) gidip ya bir spor mağazasından ya da Boyner, YKM gibi bir genel mağazadan
polar bir eldiven alıp daha sakin bir şekilde eve döncek ve sonra Anıttepe'deki spor tesisine koşmaya gidecektim. Bu kurgu kafama yatmış olmalı ki alışverişe gidebilmek için çaba dahi sarf ettim, Soyadaş'ı aradım. Ama şaşırtıcı olmayan ve daha önemlisi mantıklı olan bir şekilde o bu saatte alışverişe gitme isteği bulunmadığını dile getirdi. Çabamı da sarf ettiğim ve aksi bir seçenek olgunlaşmadığı için başka bir rotaya sapmadığımdan, geçen zaman beni evimin önüne getirmiş olduğu için en azından çantamı bırakmak için eve girmeye karar verdim.
Anahtar kilitte son kez döndükten sonra kapıyı açmak için apartman ışığının sönmesini bekledim. Eve girdikten sonra da girişin ışığını yakmadım. Bunu yapmaya takatim ve galiba tahamülüm yoktu. Kapıyı kapattıktan sonra ayakkabımı çıkarttım ve terlik giymeden, salona doğru ilerledim. Uygun gördüğüm ilk yere çantamı bıraktım. Sonra, paltom başta olmak üzere bana sıkıntı veren giysilerimi (palto, hırka, süveter) çıkarttım ve girişe en yakın olan kanepenin üzerine bıraktım. Ardından gömleğimin düğmelerini açtım ve o kanepenin üzerine oturdum.
Eve gireli 1,5 (yazıyla,
bir buçuk) saat oldu ve hala o kanepenin üzerindeyim. Bu bir buçuk saatin çok kısa bir süresinde düşüncelerimle baş başa kalmak zorunda kaldım. Ayrıca kendimi içinde bulduğum karanlık da başta bu satırları yazdığım bilgisayarın ekranı olmak üzere, pek çok kaynağın ışıkları ile delindi. Birazdan ev arkadaşım gelecek ve bu ortama kesin bir son da verecek. Biliyorum ve bekliyorum. Ama o zamana kadar bu görece ışıksız ortamda bir süre düşüncelerimle başbaşa kalacağım. Bunu da biliyorum ve istiyorum. Belki
farkında olmadan tasarladığım (ne demek oluyorsa) bu ışıksızlık bana onlarla uğraşma şansı verir.
Güzel de bir müzik olmalı fonda.
Mesela Rahmaninov veya Çaykovski.
4 yorum:
uzun zaman olmus, ee..hos geldiniz o zaman:)
garipmiş. köpek gibi üzüldüm durduk yere. ama pek hoş yazmışsın. yani bilmiyorum aslında. salinger etkisi midir? (eheh, BU salinger etkisidir ama!) başka bir gariplik de benim bunu bir ay sonra tesadüfen öğrenmem. geç olması bazen hiç olmamasından da kötüdür elbet. sıçarım. acaba çok mu fazla alay etmeye başladım ben? üstünüze alınmayın oğlum.
+ Eskiden buralar hep dutluktu, buralara kurt inerdi..
- Eee, sonra n'oldu abi?
+ Dutlar gitti, kurtlar kaldı
cok garip tam su an hissim bu yonde. o yüzden bu yazıyı aradım. oturdum ekrana bakıyorum. eve gidip düşüncelerimle yalnız kalma istegim olmadıgından once acaba kruvasan alıp kitapçıya mi gitsem diye dusunuyorum. sonra buna da üşeniyorum. alkol almak istiyorum. ama düşüncelerimden uzaklaşmak icin alkol almamalıyım. öylece, sessizce oturmak istiyorum sanirim. hicbirsey yapmadan. hem belki bu sekilde düşünmemeyi düşünmeye devam edebilirim.
Yorum Gönder